Bu Blogda Ara

28 Temmuz 2012 Cumartesi

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ANADOLU KONUT KÜLTÜRÜ


                                                                                                    







FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ



Mimarlık Mimari Tasarım Yüksek Lisans Bölümü



2006-2007 Bahar Yarıyılı Dönemi



FAT 015 GÜNCEL KENT YAŞAM ÇEVRESİNİN İRDELENMESİ DERSİ

(Geçmişten Günümüze Anadolu Konut Kültürünün İncelenmesi Konusu)

                                                                                                    

ÖĞR GÖR : Koray GÖKAN





                                                                                                                                                

ÖĞR : 0609361035 Osman ŞİŞEN

Mimar (Haliç Ü.)



- I -

-  İÇİNDEKİLER   -



ÖNSÖZ                                                                                                                             1



  BÖLÜM 1                                                                                                                          

SUNUŞ                                                                                                                              3

GİRİŞ

Anadolu Evinin Kronolojik Bir Dönüşüm - Değişim Evresi                                               12

 

  BÖLÜM 2

1.     Anadolu Evinin Karakteristik Mimari Özellikleri                                                        23

1.1.  Geleneksel Konut Kültürümüz Şekillenip Zaman İçinde Oluşurken
        Etkisi Altında Kaldığı Kültürler                                                                                  23

2.    Konut Tipolojileri                                                                                                       24

2.1. Plan Tiplerine Göre                                                                                                  24

2.2. Yöresel (Geleneksel) Plan Tiplerine Göre                                                               26

3.    Sonuç                                                                                                                      35

3.1. Anadolu Evlerinin Yaşaması Süreci                                                                        36



















ÖNSÖZ

     Tüm zamanların en ortak üretim dili olan konut, aynı zamanda da en eski üretim alanlarından birisi. Diğer canlıların doğal koşullara uyum sağlayabilmek için sahip oldukları imkanlar insanoğlunda olmayıp, varlığını sürdürebilmeleri için bazı önlemlere başvuruyor. Gezgin avcı toplayıcı zaman dilimindeki dönemsel çukur barınaklar ve ateşi rüzgardan koruyacak çitler de göz önüne alınırsa Anadolu’da onbinlerce yıllık bir barınma amaçlı üretim faaliyetinin çeşitlenerek günümüze kadar devam edegeldiği görülebilir.1                                                                  
İlk barınma kültürü ise beslenme alışkanlıklarının ortaya çıkması ile ilişkilendirilirse ve buna ilaveten de günümüzden yaklaşık on dört bin yıl önce iklimsel değişikliklerin sonucundaki uyum süreci içinde insanlar önce mevsimlik, sonra da kalıcı barınaklar yapmaya başlıyor.
2 Bu dönem ise de Neolitik Çağın başlangıç evresi ile aynı tarihsel dönemde olup beraberinde Yakın doğu köy kültürünü de getiriyor.3
Bu üretim dili dediğimiz yapılaşma süreci aynı zamanda da bir taş, tuğla, ahşap malzemenin taşıyıcı strüktürü oluşturmasının yanında Anadolu’daki kendi kültürümüzü de yansıtan aile ve bireye ait bu özel mekanla toplumun çekirdeğini oluşturan biri yapı türü. Öte yandan yerleşimin ve konutun çeşnisi coğrafi, kültürel, toplumsal ve bireysel farklılıklarla da çeşitlenebiliyor. Hatta bunun etkisi o kadar büyüyebiliyor ki bu yapıların olduğu farklı kesimlerde bir zümreleşme farklılığı bile görülebiliyor çoğu zamanlarda da. İlk zamanlar da her ne kadar barınma amaçlı olsa da daha sonraları üretim ibadet yönetim gibi işlevlerle de gelişimini sürdürüyor. Bu kavramlar eşiğinde Anadolu’nun geçmişten günümüze profili yaklaşık oniki bin yıllık bir süre içinde çeşitli yaşam biçimleri, farklı coğrafi konumlar ve farklı üretim tekniklerinin biçimlendirdiği bir zenginliği sergiliyor.
Coğrafi özelliklerdeki değişiklikler ve çevredeki başka kültürlerle ilişkiler nedeniyle Neolitik çağdan başlayarak İç Anadolu ile Güney Doğu Anadolu’daki barınma kültürleri birbirlerinden bağımsız gelişiyor. Barınma kültürlerinin bu farklı gelişim süreçlerinde göçler, istilalar, doğal yapı ve dış ilişkilerin derinlemesine incelendiğinde ise ne denli önemli olduğu da görülebiliyor. Antik çağın Klasik döneminde Batı Anadolu’nun hakim tipolojisini oluşturan pastaslı ve prostaslı konutlardan, peristilli konutlara geçişin nasıl bir doğu-batı etkileşimi ile oluştuğu örneklerle gösterilebilinir.Günümüze gelecek olduğumuzda da iç göçlerin ve hızla artan kent nüfuzunun getirdiği kentleşmenin kentlerin değişen görünümüne bir anlamda birörnekleşen görünümleri çağımıza has bir kültürel sentezi simgeliyor. İdeolojik düşünce, siyasal ve ekonomik gücün yerleşi ve ikame kültürü ile de barınma eyleminin üzerinde ne kadar etkili olduğu da ta eski çağlardan beri gelen örnekleri ile de net bir biçimde izlenebiliyor. Örneğin Çayönü’ndeki ilk yerleşimlerde konutlarda var olan birörnekliğe karşın, Aşıklıdaki kazılar yaklaşık günümüzden 10000 yıl önce de ayrıcalıklı konutların bulunduğuna ilişkin ipuçları veriyor.
4 Bu sosyal tabakalaşma Geç Neolitik ve Kalkolitik dönemlerde de devam ediyor. Osmanlı döneminde yerleşim alanlarının oluşum sürecinde, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde ise çalışanların fabrika kentlerinin kurulması yada 1980 sonrası artan ve günümüzde doruğa çıkmış lüks siteler, değişik konseptteki insanların sınıflaşmasındaki etkiyi açıkça gösterebilmekte yeterli görünüyor. Mimarlık ve yapım açısından karşılaşılan ilklere öncü bir teknik içerikle yapılaşma süreci gösteren Anadolu’da Yakın Doğu köy modeli olarak adlandırdığımız bu yerleşmelerin daha sonra kurgusu yapılacak olan kentlerin de bir prototipi olarak düşünülmesi gerektiği düşünülür görülüyor. 5 İlk kez yuvarlak plandan dikdörtgene geçilmesi, ilk kerpiç tuğlası kullanımı, kerpiç duvarlara geçtikten sonra ilk kapının açılması veya ilk merdivenin kurulması gibi önemli adımların tümü M.Ö. 8. Ve 7. binyılları arasında Çayönü konutlarında atılıyor. Eski İzmir’de günümüzden yaklaşık ikibin yedi yüz yıl öncesine ait çifte megaron, bu kültürde çok odalı konuta geçişin bir öncüsü, aynı zaman da oiks ile bir androndan oluşan iki odalı ev tipinin ortaya çıktığı ilk yerleşim.6

1  G.”BİOKÜLTÜREL AÇIDAN İNSAN (SIĞINAĞA VE BARINAĞA)”, TARİHTEN GÜNÜMÜZE ANADOLU’DA KONUT VE YERLEŞME, TARİH VAKFI YAYINLARI, İSTANBUL 1996, S. 15-18                                                                                                                                                                                2  G.”BİOKÜLTÜREL AÇIDAN İNSAN (SIĞINAĞA VE BARINAĞA)”, TARİHTEN GÜNÜMÜZE ANADOLU’DA KONUT VE YERLEŞME,                        TARİH VAKFI YAYINLARI, İSTANBUL 1996, S. 15-18
3  ÖZDOĞAN, M. A.G.E.
4  ESİN, U., “ONBİN YIL ÖNCESİNDE AŞIKLI; İÇ ANADOLU’DA BİR YERLEŞME MODELİ”, TARİHTEN GÜNÜMÜZE ANADOLU’DA KONUT VE                                                 YERLEŞME, TARİH VAKFI YAYINLARI, İSTANBUL 1996, S. 31-42
5  ÖZDOĞAN, M. A.G.E.
6  HOEPFNER, W., “KLASİK DÖNEMDE KONUT VE TOPLUM”, TARİHTEN GÜNÜMÜZE ANADOLU’DA KONUT VE YERLEŞME, TARİH VAKFI YAYINLARI, İSTANBUL 1996, S. 155-164

                  Anadolu’da ki başlıca yerleşim dönemleri arasında yine sayabileceklerimiz arasında, Klasik dönem        demokrasisi ile birlikte gelen eşitlikçi paylaşımın zamanla nasıl Helenistik dönemin lüks anlayışı ile yer değiştirdiği, İyonya’da prostatlı konutların yoğunlaşması, bu konutlarda yer alan ve harem ve selamlık ayrımının ilk örneği olan oiks ve andron, bir Roma – Ege sentezi olan peristilli konutların gelişmesi ve insulaların ortaya çıkması ile devam ediyor.

Daha sonraları Bizans döneminde polisten kastrona dönüşen yerleşme düzeni kentsel ve kırsal barınma pratikleri, Bizans evinde iç mekanın bileşenleri, on üçüncü ve on beşinci yüzyıllar arasında erken Türk döneminin kent ve barınma düzenleri, çadır ve yapı bileşiminin ortaya çıkardığı yeni sentez, Beylikler döneminde görülen kule ev gibi yeni konut tipleri geliyor. Bir adım ilerisinde ise Osmanlı döneminin ilk evresi olan 14/17 yüzyılda Osmanlı kentleşmesi ile beraber Osmanlı odası, merkezde ve periferide kentsel konut, kırsal yerleşmelerdeki konut örnekleri ile 19. Yüzyılda batılılaşmanın eşiğinde kule konaklar, camın sağladığı yeni biçimler.

Son olarak nispeten modernleşmenin başladığı dört dönemden ilk dönem olan 1839-1920’li yıllar arasında sıra ev, banliyöler ve bitişik nizam evler yer alıyor. 1920-1946 yılları ise 2. dönem İdari ve sınaî merkezlerinin orta Anadolu’ya kaydırılması sonucunda ortaya çıkan yeni kent planları, ilk konut kooperatifi uygulamaları ve Anadolu’da yaygınlaşan apartmanlar radikal bir dönem olarak anılmasının sebeplerinden. 1946/1980 arasındaki popülist Modernleşme döneminin ürünü olarak ise yap-şatçı üretim biçiminin yarattığı apartman bölgeleri, hızlı kentleşmenin doğurduğu gecekondular ve bazı modern toplu konut örnekleri sunuluyor. 1980 ve sonrası Modernleşmenin bunalımı olarak tanımlanırken bu evrede yerleşme bölgelerindeki aşırı büyüme, küçük ölçek üretimden büyük ölçek üretime geçişin örneği olan kamu ve özel kuruluşlara ait toplu konut yerleşmeleri, yasa dışı konut piyasasının hisseli tapuya dayanan apartmanları ve yazlık konutlar / siteler üzerinde oluşum süreci gerçekliği ile devam etmektedir.

İncelendiği üzere Anadolu’da konut kültürü ve yerleşimi çok uzun bir geçmiş zenginliğine sahiptir. Bugün ise kentlerde ortaya çıkan karmaşıklığın ise daha önce bu aşamalardan geçen kentlerin gelişimine paralel olarak bir nüfus yoğunluğu patlaması ile buna zıt alanda kendini bir gelişim değişim süreci içinde bulduğu görülmekte ve benzer sorunlardan örnek dersler çıkararak iyiye doğru bir değişim gelişim içinde sağlıklı konutlara ve aynı konut kültürünü de beraberinde yaşamaya ulaşmak kaçınılmazımız üzeredir.


























                                                                  BÖLÜM1

                                                                                  SUNUŞ

İnsan ırkının binlerce yıllık tarihi içerisinde en dikkat çeken uğraşılarından birisi yaşadığı doğal çevreyi çeşitli ihtiyaçları doğrultusunda düzenlemesi ve değiştirmesidir. Konutun kökeninde de bu uğraşı vardır[1]. Doğadaki tüm canlılar gibi insanlar da dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı bir yere, bir şeye sığınma ihtiyacı duymuşlardır. Ancak, konutu sadece fiziki ihtiyaçların karşılandığı maddi öğeler olarak değerlendirmek yanlıştır. Bunlar aynı zamanda sosyal, kültürel ve duygusal ihtiyaçlarımızı da karşılayan, insana ait olma hissini aşılayan ortamlardır. Var olmamızla birlikte başlayan bu ihtiyaçlar en başında tabiat ananın sunduğu bir nevi hazır ürünlerle (mağara, kovuk, in ) ve bazı geçici çözümlerle karşılanmıştır. Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen bu insanlar Neolitik dönemde devrim olarak nitelenebilecek bir gelişmeyle yaşam tarzlarını değiştirmişler, toprağa bağlanarak tarıma, dolayısıyla üretime dayalı yeni bir çevre kurmaya başlamışlardır. 3 milyon yıl önce iki ayak üzerinde dolaşmaya başlayan, aşağı yukarı bu günkü fiziksel yeteneklerine kavuşan insanoğlunun    “uygar” olarak nitelendirilmesi ancak bu dönemden sonradır[2].Yerleşik hayata geçilmesi beraberinde ilk mimari faaliyetleri de getirmiştir. Doğal olarak ortaya konulan ilk eserler tapınak, saray, hisar gibi anıtsal mimari ürünleri değil basit konutlar ve depolar olmuştur. Dolayısıyla mimarinin kökeninin konut mimarisinde yattığını söylemek yanlış olmaz.
İnsanoğlunun neolitik dönemde başladığı konut üretim ve tasarımı tüm tarih öncesi ve tarih çağlarında devam etmiş; neticede farklı kültür, toplum, iklim ve coğrafyalarda birbirinden oldukça değişik plan, tip, estetik ve görünümlerde konut modelleri ortaya çıkmıştır. Ancak tüm farklılıklarına rağmen bu konutların üretilmelerindeki amaç aynıdır ve başlangıçtaki saf halini büyük ölçüde  muhafaza etmektedir.  Anadolu’da insan yaşamına uygun koşulların Dördüncü Zamanın Pleistosen evresinde oluştuğu kabul edilmektedir. Günümüze ulaşan çeşitli aletlerden ilk insanların Paleolitik Dönemde yaşadıkları anlaşılmaktadır[3]. Avcılık ve toplayıcılığa dayalı bir hayat tarzı sürdüren bu insanlar dağ kovuklarında, mağaralarda ve geçici konutlarda yaşamışlardır[4]. Bu geçici konutlar mevsimlik kamp yerlerinde hayvan derisi, saz, dal, çamur gibi malzemelerden yapılan çukur barınaklardır[5]. Karain, Beldibi ve Belbaşı gibi mağaralar Paleolitik dönem insanlarının Anadolu’ da yaşadıkları başlıca yerlerdir[6].Mezolitik Dönem, Neolitik dönemle Paleolitik dönem arasında bir geçiş dönemidir ve mağaralarda süren yaşam devam ettirilmiştir[7].Bu dönemde yaşayan yerleşik toplayıcı topluluklar ayrıca yuvarlak konutlarıdakullanmışlardır[8].Uygarlığın temellerinin atıldığı, üretimin, yerleşik hayatın ve gerçek anlamda ilk evlerin ortaya çıktığı Neolitik dönemde köy olarak tanımlanabilecek ilk yerleşim yerleri de ortaya çıkmıştır. Özellikle su kaynaklarına yakın düzlüklere ve topografyası yerleşime uygun alçak tepelere kurulan bu yerleşimlerden Çayönü, gelişmiş mimarisi ve yapısal özellikleri ile Anadolu’nun geleneksel halk mimarisinin öncüsüdür. Dönemin en büyük yerleşmesi olan Çatalhöyük, avlular etrafında kümelenmiş birbirine bitişik, dikdörtgen planlı, küçük evlerden oluşan dönemine göre oldukça büyük bir kentti. Evler 20 m. Yüksekliğe varan höyüğün tepesini çevreleyen teraslar boyunca yerleştirilmişti[9]. Kerpiç veya balçıkla inşa edilen bu evlerin kapısı yoktu ve giriş taşınabilir merdivenlerle damlardan sağlanmaktaydı. Duvarların en üst kısımlarında çatıya yakın yerlerde ışık ve hava için küçük delikler bırakılmıştı. Evlerin içinde yatmak ve oturmak için kullanılan kerpiç sedirler mevcuttu. Mersin Yümektepe’de yapılan kazılarda bu döneme ait taş temel üzerine kerpiç malzemeden içinde ocağı yanında da ahır veya ağılı bulanan evlerle karşılaşılmıştır. Madenin, özellikle bakırın kullanılmaya başlandığı Kalkolitik çağ mimarisinde konutlar yine dikdörtgen planlı ve taş temel üzerine kerpiçtendir. Düz damlı evlerden bazıları iki katlıdır ve hayvancılığın gelişmesi nedeniyle avlular önem kazanmıştır. Ev girişlerinde uygulanmaya başlayan “sundurmalı giriş” bugün dahi Anadolu’nun pek çok yerinde halk mimarisi yapıtlarında görülebilir. Can Hasan ve Hacılar yerleşmelerinde tavandan girilen alt katları ambar olarak kullanılan iki katlı evler bulunmuştur. Evler balçık ya da kerpiç malzeme ile inşa edilmişlerdi. Hacılarda bulanan evlerin içinde fırın ve ocak mevcuttu, duvarları sıvalıydı. Yozgat Alişar’ daki evler dört köşe kerpiç duvarlı ve ahşap hatıllarla takviyeli idi. Alacahöyük ve Büyük Güllücek’ te taş temel üzerine kerpiçten iki üç odalı, ocak ve tandırları bulunan evler mevcuttu. Mersin Yümektepe’ deki evler dış zaviyeleri köşe taşları ile sağlamlaştırılmış, taş temel üzerine kerpiç malzemeden birkaç odalı ve pencereli basit yapılardı. Batı Anadolu’ da Çanakkale Trioya ve Denizli Beycesultan ‘ da yapılan kazılarda megaron tarzında kerpiç evler ortaya çıkarılmıştır. Bu tipteki evler uzun duvarları kapı duvarını aşarak dışarıya doğru ilerleyip açık bir avlu oluşturan derin dikdörtgen odalı binalardı. Ağaç hatıllarla güçlendirilen Beycesultan evlerinde ocaklar, taş sekiler ve tahıl depolamak için kullanılan toprak kaplar ele geçirilmişti. Madenciliğin geliştiği ve iş bölümüne dayanan kent yaşamının ortaya çıktığı Tunç çağında Mezopotamya ile yoğunlaşan ticaret ilişkileri neticesinde Anadolu’ya yazı girmiş ve burada da tarih çağları başlamıştır. Bu dönemde Anadolu’nun batı kıyılarında megaron tipi konutlar[10] yaygınlaşırken, doğusunda bit-hilani denilen avlunun iki yanındaki mekanlardan oluşan konutlar kullanılmıştır. Orta Anadolu’da ise günümüzde bile yaygın olarak köylerde kullanılan bir iki odalı kerpiç ev mimarisi hakimdir. Eski Tunç Çağına ait Antalya Karataş-Semayük’ te zayıf taş temelli, duvarlarında ahşap kaburgalar bulunan, kerpiç, ek odası bulunmayan, tek katlı megaron tarzında evler bulunmuştu. Beycesultan ve Troya’ da bu çağa ait evler de megaron tarzında idiler. Beycesultan’ daki evler dikdörtgen planlı, taş temelli ve kerpiç duvarlıdır.Troya’ daki evler de benzer bir yapı gösterirler. Enine ve boyuna ahşap hatıllarla güçlendirilen kerpiç örgülü duvarlar taş temeller üzerine oturtulmuştur. Genel olarak bakıldığında bu dönem Anadolusunun yaygın konut tipi taş temel üzerine kerpiç malzemeden, iki üç odalı, fırını, ocağı bulunan, duvarları sıvalı basit yapılardır. Kayseri Kültepe(Kaniş Karum)’ de Asur Ticaret Kolonileri Çağına Tarihlenen evler fırını, ocağı, tandırı, havanı ve tahıl ambarları bulunan iki katlı yapılardı .Yatak odaları üst katta, oturma odaları, depolar ve işlikler ise alt kattaydı. Evler taş temel üzerine kerpiçten inşa edilmişlerdi. Mezopotamya kökenli Asurlu tüccarların yerel Anadolu evlerini kullanmaları ilginçtir. Orta Anadolu’ ya yerleşip Anadolu’da ilk merkezi devleti kuran Hititler’ in asimetrik ve doğal bir oluşuma sahip yerleşim yerlerinde avlulu, dikdörtgen planlı, bir kaç mekandan oluşan, taş temel üzerine kerpiçten basit konutlarla karşılaşırız. Evlerin pek çoğu iki katlıdır ve alt katlar ambar ve ya işlik olarak kullanılmıştır. Üst katlarda ise oturma ve yatak odaları bulunmaktadır. Dikdörtgen tasarlı iki odalı ev tipi bu dönemin ana biçimidir ve evlerin içinde muhakkak ocak bulunmaktadır. Evler düz balçık çatı ile örtülüdürler. Çorum Boğazköy (Hattuşaş)[11] ve diğer Hitit yerleşimlerinde kazılarla ortaya çıkarılan konutların neredeyse tümü bu şemadadır.

Doğu Anadolu’ nun yüksek ve sarp tepelerine yerleşen Urartular konutlarının temellerini kayalara oymuş ve daha sonra kerpiç malzeme ile evleri inşa etmişlerdir. Bu bölgede ön avlulu iki odalı evlerin varlığı tespit edilmiştir[12]. İki katlı olan evlerin ikinci katının ahşap sütunlar üzerine oturan hatılların hasırla kaplanması sonucu oluşturulduğu düşünülmektedir[13].

Balkan yada Hellen kökenli olan Phrygialılar megaron yada kısaltılmış megaron tipinde konutlar kullanmışlardır. Gordion’ da yapılan kazılarda bilhassa bu planda yapılar ortaya çıkarılmıştır. Antik dönemin ünlü mimarı Vitruvius Phryg konut mimarisinin mahiyeti hakkında bize değerli bilgiler bırakmıştır[14].

Batı Anadolu’ da Phrygialılardan sonra tarih sahnesine çıkan Lydialılar’ ın konut mimarisi hakkında fazla bir bilgi yoktur. Ancak halkın taş duvarlı, ahşap damlı ve büyük bir bölümü sazdan imal edilmiş konutlarda yaşadıkları düşünülmektedir.Yunanistan’dan göç ederek Batı Anadolu kıyılarına yerleşen İonlarda kökeni Tunç çağının megaron tipine kadar uzanan prostaslı evler yaygındı. Avlu, ön galeri (prostas) ve ana salon (oikos)’ tan oluşan bu evlere daha sonra “selamlık” olarak niteleyebileceğimiz andron denilen mekanlar eklenmiştir.Hellenistik dönemde her alanda varlığı hissedilen aşırılık ve idealizm Anadolu’ daki konut mimarisini de etkisi altına almış ve lüks konutların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu dönemde sütunlu revaklarla çevrili avlunun etrafında yer alan mekanlardan oluşan peristilli evler yaygınlaşmıştır.Tüm Akdeniz havzasına yayılan Roma çağı Anadolu’sunda peristilli evler kullanılmaya devam etmiştir. Roma evlerinin egemen şemasını ise atriumlu evler teşkil etmiştir[15]. Efes’teki “Yamaç Evleri” bu dönem evlerinin zenginliğini tüm ihtişamıyla gözler önüne sermektedir[16]. Roma çağında bulunup kullanılmaya başlanan harç sayesinde fakir halk tabakaları için çok katlı konutlar inşa edilmeye başlanmıştır. Çok katlı ve bitişik düzendeki apartman tarzındaki binalar 2.-3. yüzyıllarda nüfusu aşırı derecede artan büyük Roma metropollerinin yaygın konut tipidir[17].Siyasal, ekonomik ve kültürel buhranlar neticesinde çöken Roma uygarlığının yerini alan Bizans döneminde, Antik çağın görkemli konut mimarisi kaybolmuş yerini iddiasız hatta kırsal kesimde üstünkörü bir oluşuma bırakmıştır.Çoğunlukla tek katlı avlulu evlerden oluşan Bizans yerleşmelerinde kanalizasyon ya da sağlık sistemleri yoktu,önceden planlanmadan yörenin topografyasına ve eski kalıntılara göre düzenlenmişlerdir ve köy yerleşmelerinden çok az farklıydılar[18].Başkent İstanbul’da hypocaust sistemi ile ısıtılan lüks zengin evlerinin dışındaki konutlar gecekonduları andıran, sıkıştırılmış toprak tabanlı, çatıları hasırla kaplı sefil evlerdi[19]. Başkent evlerinde tasviri yapılan, evlere sokak üzerinde alan kazandıran cumbalı kat düzeni Türklerin kenti fethinden sonra da devam eden ilginç bir özellikti[20].Kırsal kesimde iki katlı evler yaygındı. Alt kat kümes, ahır, kiler işlevini görür ve dışardaki bir merdivenle çıkılan 2. Katta ailenin odaları bulunurdu. Konutlar dağlık alanlarda taştan, diğer yerlerde tuğladan yapılırdı. Dışa kapalı bir yaşam süren Bizans kadını zamanının çoğunu evin üst katındaki odalarda geçirir, oturma odaları erkekler tarafından kullanılırdı. Bizans evinin ana odası birden fazla amaca hizmet eder yaşama,uyuma ve ev işleri tek bir odada sürdürülürdü.Bizans döneminde Kapadokya’da mağara konut olarak tanımlanan mekanlar, Orta Anadolu’da ise tek odalı basit evler kullanılmaktaydı. Batı Anadolu’da yapılan kazılar bu bölgedeki evlerin dayanıksız malzemelerle yapılmış kulübeler olduğunu göstermiştir. Akdeniz sahillerinde ise Antik Çağ gelenekleri devam ettirilmeye çalışılmıştı.Değişik Türk lehçelerinde “ev-iv, üw, öy, üy, eb, ep, öm” gibi şekillerde görülen ev[21] kelimesinin anlamı “barınak-çadır” olup bazı lehçelerde “kadın, aile” anlamına da gelir. Anadolu’nun bazı yörelerinde ev manasında kullanılan “dünek-tünek” kelimesi ise tünemek, yani gecelemek fiilinden türemiştir[22]. Göktürk ve Uygur yazıtlarında konut manasında bark ve ev kelimeleri kullanılmıştır[23]. Oğuz Kağan Destanında Dede Korkut kitabında ve Divan-ı Lügat it Türk’te de ev kelimesi, içinde yaşanılan yapı manasında kullanılmıştır.İç Asya’da uzun yıllar göçebe ve yarı-göçebe bir hayat süren Türklerin konut ihtiyaçlarını yazı geçirdikleri yaylaklarda yurt adı verilen çadırlarla, kışı geçirdikleri kışlaklarda ise ahşap veya kerpiç evlerle giderdikleri tarihsel kaynaklardan anlaşılmaktadır. Özellikle çadır, göçebe Türklerin hayatında önemli bir yer işgal etmiş, hatta gerek Orta Asya’da gerekse Anadolu’da taş-tuğla gibi malzemelere dayalı mimariyi bile etkilemiştir[24].Türklerde yerleşik yaşamın M.Ö.3.-4. yüzyıllara kadar eskilere dayandığını Maveraünnehir, Dehistan, Sistan, Harezm, Cürcan, Talas ve Çu ovalarındaki kalıntılar göstermektedir[25].

Orta Asya’ da MÖ. 2000’ lere tarihlenen Andronovo kültüründe kışlak olarak kullanılan tipik yer altı evleri coğrafi ve tarihsel olarak bozkırla sınırlı kalmamış Orta Asya’ dan Çin, Tacikistan, Kafkasya ve Anadolu’ ya kadar uzanan bir alanda günümüze kadar süren bir Asya evi kimliği kazanmıştır.Özellikle kademeli ahşap tavan konstrüksiyonu (tüteklikli çatı) içindeki etkileyici mekan yaşantısıyla Asya’ daki bir çok kültürün anıtsal mimarisini de etkisi altına almıştır[26].

M.Ö. 5-3.yüzyıllarda yaşayan Altaylı göçerlerin, günümüze herhangi bir maddi kalıntı gelememiş olsa da, kışlaklarında ahşap evler kullandıkları sanılmaktadır. Mezar odalarından elde edilen bilgiler bu insanların dülgerlikte oldukça hüner sahibi olduklarını ve gelişmiş bir ahşap geçme tekniği kullandıklarını gösterir. Keçe, deri ve kürklerden imal ettikleri çadırlarını dokumalarla süslemekte idiler. Ayrıca araba üzerinde taşınan, ahşap strüktürlü kulübeleri de bulunmaktaydı[27]. Hun ve Göktürk çağlarında da konutlar değişmemişti. Çin kaynakları göçebe olan idareci zümrenin çadırlarda ve araba üzerinde taşınan keçe evlerde oturduklarını belirtir. Halkın bir kısmı ise ziraatla meşgul olup yerleşik hayatı sürdürmekteydi. Göktürk çağında idareci zümrenin teşvikiyle kentlerin kurulduğu da bilinen bir gerçektir[28]. Kent, kasaba ve köy yaşamına, tarım ve ticarete dayalı bir yerleşik hayatın söz konusu olduğu Uygur döneminde ise arkeolojik kalıntılar, yazılı kaynaklar ve fresk-minyatür gibi görsel malzemelerle saptanabilen gelişmiş bir konut mimarisi oluşturulmuştur[29]. Bu döneme ait Uygur yapılarında karşılaştığımız bindirme ahşap tavan tekniğini Anadolu’da Erzurum evlerinde de görebiliriz[30].Göçebe Oğuzların keçe ile örtülü yuvarlak büyük çadırları vardı.Ayrıca gene keçe ile örtülü silindirik ahşap kulübeleri de bulunmaktaydı.942 yılında bir elçilik heyeti ile Türk illerini gezen Ebu Dülef Oğuzların taş veya ahşap evlerde yaşadıklarını gözlemlemiştir.[31]Gazneli ve Selçukluların konut mimarisinde görülen eyvanlı, avlulu plan şeması bu dönemin medrese ve saray gibi anıtsal mimari ürünlerinde de sık sık kullanılmış yaygın bir biçem olarak karşımıza çıkmaktadır[32]. Galina A.Pugaçenkova Orta Asya’da yaptığı kazılarda dört eyvanlı ve avluları kubbe ile örtülü evler bulmuştur.A.Godard’ ın Horasan Bamiyan’ da incelediği 11.yüzyıl evi de dört eyvanlıdır[33].9.-13. yüzyıllara tarihlenen Merv ve Tirmiz’ deki Karahanlı konutları merkezde kubbeyle örtülü bir hacim ve bu hacimi dört yönde genişleten eyvanlarla köşelerdeki odalardan meydana gelen bir şema gösterirler[34]. Genel olarak Asya evlerinin en yaygın plan tipini merkezi avlulu ve eyvanlı tip oluşturmaktadır.Özbekistan Pencikent’ te yapılan kazılarda bulunan ve M.S. 5.-6. yüzyıllara ait evlerle 9.-12. yüzyıllara tarihlenen evler bu plan tipindedir. Türk-İslam mimarisindeki dört eyvanlı, merkezi kubbeli cami, medrese, hastane gibi yapı tiplerinin kökeninde Orta Asya’ nın kökeni çok eskilere giden evlerinin bulunduğu çeşitli araştırmacılar tarafından düşünülmektedir[35]. Ayrıca Hint ve Çin evleri de merkezi avluludur. Konutlarda Orta Asya’nın geleneksel toprak mimarisi egemendir . Göçerliği devam ettiren geniş halk yığınları ise çadırlarda yaşamaya devam etmişlerdir.Göçerlik kültürü ve çadır hayatı gerek İç Asya’ da ve gerekse Anadolu’ da yüzyıllarca devam etmiştir. 19. yüzyılda Altay bölgesini inceleyen W. Radloff, bu bölgede yaşayan çeşitli Türk boylarının ağaç kabuklarından veya keçeden yaptıkları çeşitli çadırlarda veya ağaç kütüklerinden çokgen kulübelerde yaşadıklarını gözlemlemiştir[36].Arkeolojik araştırmalar, tarihi vesikalar ve eski yer isimleri çeşitli Türk boylarının 11.yüzyıl öncesinde de Anadolu’ya gelip yerleştiklerini göstermektedir[37]. Ancak yarımadanın gerçek anlamda istilası ve yurt edinilmesi 11.yüzyılın ikinci yarısında Malazgirt savaşı ile başlayan bir süreçte gerçekleşmiştir.

Etnik ve kültürel açıdan zaten heterojen bir yapı gösteren 11. Yüzyıl Bizans Anadolu’sunun bu çehresi yeni gelenlerle birlikte daha da zenginleşerek kısa sürede Selçuklu Anadolu’suna dönüşmüştür. Yarımadaya yerleşen bir kısmı göçebe, bir kısmı ise köylü-kentli bu insanlar kültürlerin üst üste ve yan yana yaşadığı bu kaotik ortamda orijini binlerce yıl eskiye dayanan ve yeryer farklılıklar gösteren zengin bir konut mimarisi ile karşılaşmışlardır. Kent kökenli insanların bu yeni topraklarda ilk anda karşılaştıkları konutları kullandıkları,Orta Asya’ nın yerleşik konut mimarisini Anadolu’ ya taşıyamadıkları göçebelerin ise kendi barınma alışkanlıklarını yeni yurtlarına kolayca taşıdıkları ve yerel olanaklardan da yararlanarak yeni bireşimler yarattıkları düşünülmektedir. Türk öncesi dönemin mimari ve kültürel gelenekleri kırsal kesimden çok şehirlerde yaşatılmış olmalıdır[38]. Elazığ’ daki Kalaycık Höyüğünde yapılan kazılarda taş temel üzerine kerpiç tuğla malzemeden 11.-12. yüzyıllara Artuklu dönemine ait ev kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Evler düz damlı, bir veya iki mekanlıdır.İçlerinde ocaklar,depolar ve tandırlar ile ahşap direklerin oturtulduğu dikdörtgen taş kaideler ele geçirilmiştir. Odaların tabanları ve belli bir seviyeye kadar duvarlar sıvanmıştır[39]. Bu evlerin o dönem Bizans konutlarından pek de farklı olmadıkları görülmektedir.

Türklerin geçmişte yerleşik oldukları topraklar üzerinde edinmiş oldukları mimari geleneklerle, bu yeni coğrafya üzerinde karşılaşmış oldukları mimari geleneklerin yüzyıllar içerisinde kaynaşması sonucu bu gün genel olarak “Türk Evi” olarak adlandırılan olgu ortaya çıkmıştır. Anadolu’da yaratılan bu mimari gelenek özellikle Osmanlı devletinin siyasi genişlemesine koşut olarak farklı coğrafyalara (Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Makedonya,Bosna,Kırım,) benimsetilerek yaygınlaştırılmıştır[40]. Türk evinin etkileri Irak (Bağdat),Mısır (Kahire) ve Sudan’a (Suakin) kadar yayılmış ve kısmen de olsa bu bölgeleri etkilemiştir.Osmanlı Devletinin genişlemesine koşut olarak 15.-16.yüzyıllarda başlayan bu yayılma 17. ve 18. yüzyıllarda zirveye ulaşmış, imparatorluğun çökmeye yüz tuttuğu 19. yüzyılda bile devam etmiştir.Osmanlı devletinin çöküşüne de tanık olduğumuz 19. Yüzyılda yaşanan Endüstri Devrimi ise hem bu mimarinin hem de geleneksel bir yaşam biçiminin sonunu hazırlamıştır. Saraylar bir kenara bırakılacak olursa 16. yüzyıl öncesine ait orjinal yapısını koruyabilmiş yapıtların günümüze kadar ulaşamaması nedeniyle Türk konut mimarisinin oluşumu ve gelişimi hakkında kesin şeyler söylemek pek mümkün görünmemektedir. Ancak elde bulunanlar bu olgunun Anadolu’da tekdüze bir yapı olarak karşımıza çıkmadığını, farklı bölgelerin farklı şartlarının mimari üzerinde yerel, ayırt edici özellikler oluşturduğunu göstermektedir. Fakat her şeye rağmen ailenin toplum yapısı içerisindeki yeri, İslam dini ve günlük yaşamın özellikleri gibi etmenler yapıtlara bir bütünlük kazandırmıştır[41]. Osmanlı döneminde bütün imar faaliyetlerinde olduğu gibi konut yapımı da merkezi idarenin izni ve kontrolü altındadır.Özellikle başkent İstanbul’ da hassa mimarlar örgütünce oluşturulan ve denetimi yapılan kurallar olduğu bilinmektedir[42].Türk konut mimarisi ile ilgili pek çok araştırmanın en önemli konusunu tipoloji sorunu oluşturmuştur. S.H.Eldem’in plan özelliklerine göre yaptığı sınıflandırmaya göre

Türk evleri başlıca dört gruba ayrılmıştır:

1-Sofasız plan tipi 2- Dış sofalı plan tipi 3- İç sofalı plan tipi 4- Orta sofalı plan tipi[43]

Sofalı Tip : A Dış Sofalı Tip B İç Sofalı Tip(Karnıyarık) C Orta Sofalı Tip

Bu ayrım, evlerde genel olarak “sofa” denilen ve evin içinde sirkülasyonu sağlayan mekanın yer ve şekline oluşturulmuştur. Plan tiplerinden en ilkeli olan Sofasız Tip özellikle iklimi sıcak bölgelerde yaygın olarak görülen en arkaik plan tipidir. Yan yana dizilen odalardan oluşan bu evlerde odalar arası iletişim bir avlu vasıtası ile sağlanmıştır. Dış Sofalı Tip oda aralarının basit bir sofa ile bir birine bağlandığı Hitit ve Helenistik dönem evleri ile de benzerlik kurulabilen ikinci aşamadır. Bazı bölgelerde sofa kapatılmışken, özellikle iklimin elverişli olduğu yörelerde sofanın etrafı açık bırakılmıştır. Genel olarak sofa direkler üzerine oturan basit bir damla örtülmüştür. Çeşitlemesi çoktur ve simetri az görülür. İç Sofalı Tip özellikle kentlerde yaygınlaşmıştır. Karnıyarık adı da verilen bu plan tipinde sofanın iki yanı oda sıraları ile çevrilmiştir. Önceleri sofa açıkken daha sonra cepheleri kapatılmıştır. Bu plan tipi Anadolu’nun özellikle kuzey kesimlerinde yaygınlaşmıştır.

Orta Sofalı veya Merkezi Sofalı Tipteki evler daha çok İstanbul’da karşımıza çıkmaktadır. İstanbul dışında görülen bu tipteki evler İstanbul’dan taşraya gönderilen yöneticiler tarafından yaptırılmıştır. Bu plan tipinde sofa evin merkezinde yer almış ve dört tarafı odalarla çevrilmiştir. Odalar genellikle dışarıya çıkıntılıdır. Ortadaki sofanın üzerinin kubbe ile örtülü olduğu örnekler mevcuttur. Sofaya bir yada bir kaç yönden eyvanlar eklenerek aydınlanma ve ışıklandırma sağlanmıştır. Bu plan tipini doğrudan doğruya Orta Asya’ya bağlayan araştırmacılar da bulunmaktadır[44]. S.H.Eldem plan özelliklerine göre de evleri dörde ayırmıştır.

Yerel Özelliklere Göre Yapılan Tipolojide Sayı Yediye Çıkarılmıştır: S.H.Eldem [45]

1- Karadeniz sahili ve çevresi 2- İstanbul ve Marmara Bölgesi 3- Ege Bölgesi ve çevresi

4- Güneydoğu Anadolu Bölgesi 5- Akdeniz Bölgesi 6- Doğu Anadolu Bölgesi 7- Orta Anadolu Bölgesi

Bu tipolojide İstanbul ve Marmara Bölgesi Evleri tipik Türk evi olarak nitelendirilebilir. Karadeniz ve Ege Bölgesi evlerinin benzerliği ile Orta, Kuzey ve Doğu Anadolu evlerinin farklılığı temelde coğrafi, kültürel ve iklimsel etkenlerden kaynaklanmaktadır. Evlerin iklimsel özelliklere göre de tasnif etmek mümkündür. Ö.Küçükerman üç ana iklimin söz konusu olduğu Anadolu’da evleri üç ana gruba ayırmıştır[46].

Coğrafi Bölgelere Göre Dört Ana Tip Saptanmıştır: (C.E.Arseven)

1- Doğu Anadolu Bölgesi Evleri

2- Orta Anadolu Bölgesi Evleri

3- Güney Anadolu Bölgesi Evleri

4-İstanbul ve Civarı Bölgesi Evleri[47]





Anadolu Konut Mimarisi Açısından Yedi Bölgeye Ayırılmaktadır : (D.Kuban iklimin yanı sıra malzeme ve tekniği de göz önünde bulundurarak)

1- Güneydoğu Anadolu’nun Kuzey Suriye ile ortak kültürünün ifadesi taş konut mimarisi

2- Erzurum’dan öteye Kuzey Doğu Anadolu’nun Güney Kafkasya ve Dağıstan ile akraba ahşap hatıllı taş mimarisi

3- Doğu Karadeniz bölgesinde görülen karakteristik ahşap iskeletli ev mimarisi

4- Ege ve Akdeniz Bölgesinin düz damlı kübik taş mimarisi

5- Orta Anadolu’nun özellikle Niğde ve Kayseri(Eski Kapadokya) bölgesinin kaynakta yine Kuzey Suriye ile buluşan taş mimarisi

6- Orta Anadolu’nun daha çok köy ve küçük kent ortamında kalan ve kökü Yeni Taş çağına kadar uzanan kerpiç mimarisi

7- Esas yayılma alanı Anadolu’nun kıyıları ile orta yayla arasında bir ikinci çember gibi dolanan ve Sivas dolaylarından batıya ve İç Ege’den Toroslar’ın kuzey yamaçlarına kadar uzanan ve yer yer diğer bölgelerde ve Balkanlarda görülen hımış yapı tekniğinde, yani taşıyıcı sistemi ağaç, kerpiç dolgulu, zemin katı çokluk taş olan bir yapı tekniği ile inşa edilmiş olan konut mimarisi[48].

Ahşap çatkı,kerpiç dolgu tekniği Orta Asya’ da Harzem bölgesinde en azından 8. yüzyıldan beri kullanılmaktadır.Ancak ahşap dikme ve hatıl yöntemi ile kerpiç malzeme Anadolu’ da Tarihöncesi çağlardan beri kullanılmaktadır[49].

Bu sonuncu grup Türk çağının Anadolu’da geliştirdiği konut kültürünün gerçek temsilcisi olarak değerlendirilmektedir. Bu gruptaki konutlar diğer tipler gibi belli bir bölgede yoğunluk göstermeyip büyük bir alanda uygulanmış ve gerçek anlamda Türk evinin ortak özelliklerin oluşturmuştur. Başkent İstanbul’un konut biçimlenişi de, bazı batı etkileri konu dışı bırakılacak olursa, bu geleneğin sonradan daha değişmiş, gelişmiş bir aşaması olarak yorumlanabilir.İstanbul ve çevresindeki konutlarda batı etkileri daha erken ve daha aşırı ölçülerde görülmektedir. İstanbul ve onun etkisi altındaki taşra şehirlerinde yönetici sınıf için inşa edilen konak ve saraylar yalnızca barınma ihtiyacını karşılayan elemanlar değil aynı zamanda resmi daire olarak da kullanılan bürolardır.

15.-16. yüzyıllarda Türk evlerinin tek katlı veya asmakatlı olduğu düşünülmektedir.Odalar bir dış sofa üzerine sıralanmışlardır.17. yüzyılda aynı plan devam etmiştir ve evler iki katlıdır.18. yüzyılda orta sofalı evler yaygınlaşmaya başlamıştır.18. yüzyılın ilk yarısından itibaren evlerde özellikle dekorasyonda batıdan gelen Barok etkiler görülür.19. yüzyılda iç sofalı evler inşa edilmeye başlar. Lale devri ile birlikte Anadolu Türk Sanatı ve mimarisini etkisi altına almaya başlayan batı etkileri evlerde özellikle merkez ve merkezin etkisindeki taşra yerleşimlerinde karşımıza çıkmaktadır.

Osmanlı toplumu gibi sınıfsal akışkanlığın fazla olduğu bir düzende konut açısından büyük sınıfsal farklılıklar görülmemektedir.Dolayısıyla zengin bir deri tüccarı için inşa edilen Birgi Çakır Ağa Konağı ile mütevazi bir Muğla evi arasında mekansal örgütlenme açısından bir fark yoktur[50].

C.Bektaş geniş Osmanlı coğrafyası sathında yaptığı incelemeler sonucu Türk evleri ile ilgili bazı ilkeler ortaya koymuştur.Bu ilkeler şöyle sıralanabilir:

1-Yaşama,doğaya,çevre koşullarına uygunluk 2-Gerçekçilik,akılcılık 3-İçten dışa çözüm 4-İç-dış uyuşumu 5-Tutumluluk 6-Kolaylık 7-Ölçülerin insan vücuduna göre oluşturulması 8-İklime uygunluk 9-Gereçlerin en yakından seçilmesi 10-Esneklik[51]

Türk konut mimarisinin en belirgin özelliklerinden birisi evlerin gösterişten şaaşadan uzak, sade, insani boyutlarda ve işlevsel olmasıdır. Evler genellikle bir ve ya iki katlıdır. Konut tek katlı olarak tasarlandığı zaman bu kat zeminden yükseltilerek, yaşama alanının rutubet ve gürültüden korunması sağlanmıştır. Aynı zamanda havalandırma ve aydınlanma ihtiyacı da giderilmiştir. Genellikle taştan inşa edilen zemin katlar ev içi yaşamın mahremiyeti nedeniyle sağırdır. Benzer kaygılardan dolayı evle sokağın ilişkisi bahçe duvarlarıyla kesilmeye çalışılmıştır. Taşlık ismi de verilen zemin katlar bazı yörelerde ahır, tarımsal üretimin yoğun olduğu bölgelerde ise hububat deposu olarak kullanılmıştır. Bu mekan genel olarak evin servis mekanıdır ve mutfak olarak da yaygın olarak kullanılmaktadır. Genel hizmetlerle ilgili kullanım alanlarına ayrılan zemin katla, yaşama alanı olarak ayrılan üst kat planları birbiri ile çakışmamaktadır. Odaların ve sofanın bulunduğu üst katlar zemin katın aksine pencereler, çıkmalar ve cumbalarla dış dünyaya açılmaktadır.


Türk evlerinin mekansal düzenlenişinde ana birim olarak karşımıza odalar çıkmaktadır. Türk evinin en önemli ögesi odadır.Genelde kare yada kareye yakın dikdörtgen planlı olan odaların oluşturulmasında temel alınan ilkeler insan ölçüleriyle işlevselliğin uyumu ve yaşama tarzının gerektirdiği elemanlara(sedir, dolap, yüklük, ocak, gusülhane, raflar vs.) yer verilmesi olmuştur[52]. Avrupai yaşam tarzının Anadolu’da yerleşmesine kadar odalarda mobilya bulunmaması, bunların yerine kaldırılabilir malzemeler ve bunların saklandığı dolaplar bulunması ilginçtir. Bu durum Anadolu’dan Japonya’ya kadar uzanan bir hat üzerinde varlığı tespit edilebilen aynı mekanın değişik işlevler için kullanılması fikri ile ilintili olduğu kadar göçebe ve çadır geleneğini de yansıtır. Türk evlerinin oturma odaları ve özellikle başoda düzenlemesinde yurt adı verilen çadırların etkilerini görmek mümkündür[53]. Türklerin çadırla maddeleşen göçebe mekan düşüncesi Güneydoğu Anadolu’daki Türk evlerinin açık orta alanlarında, Akdeniz kıyılarında açık odalar ve hayatlarda,kuzey ve orta Anadolu evlerindeki camlı, örtülü sofalarda durgunlaşarak da olsa yaşamaktadır[54].Evlerde oda sayısı ailenin büyüklüğüne ve maddi durumuna bağlı olarak değişmektedir. Evin odalarından birisi daha büyük ve süslüdür. Sokağa bakan bu odaya başoda denir. Dışarıya çıkmalar ve pencerelerle açılan odaların bu özelliği evlere estetik bir değer kazandırmışsa da burada asıl amaç
ısınma, aydınlanma, havalandırma gibi işlevsel arzulardır.

Evi oluşturan diğer ögelerden sofa Anadolu’nun farklı bölgelerinde farklı isimler almaktadır: Hayat, sergah, ev ortası, yazlık, sayvan, çardak, divanhane, nanay, tahtaboş, çağnışır vb. Odalar arasında sirkülasyonu sağlayan sofa aynı zamanda ortak yaşama mekanıdır ve oturma, dinlenme gibi pek çok işleve yanıt verir[55]. Sofanın ev içerisindeki durumu doğrudan doğruya evin planını tayin etmektedir. Bazı yörelerde sofa eyvanlarla zenginleştirilerek genişletilmiştir. Tarımsal üretime dönük bir ekonomisi olan Türk toplumunun ev içi üretim faaliyetlerinin bir çoğu bu mekanda gerçekleştirilmektedir. İklim koşullarının müsait olduğu bölgelerde sofaların yalnızca üstü örtülmüştür ve doğrudan doğruya arkaya ya da bahçeyeaçılır.

Avlu yada bahçe, evlerin sokakla bağlantısını sağlaması açısından önemlidir. Topraktan kopmak istemeyen Anadolu insanı büyük yada küçük bir bahçe ile yeşile olan özlemini giderir. Tandır, kuyu, çeşme, havuz, ocak gibi öğelerin bulunduğu bahçe yada avlular evin en renkli ve fonksiyonel bölgeleridir.

Kökeni Sasaniler dönemine kadar giden eyvanlarda konutların öğelerindendir. Ancak sofanın aksine planı etkilemezler. Eyvan genel olarak avluya bakan tarafı açık, üç tarafı kapalı, üstü tonozla örtülü yerden yüksekçe zeminli hacimlerdir[56]. Evde odalar arasında, yada sofanın uzantısı şeklinde karşımıza çıkmaktadırlar. İklimin çok sıcak olduğu bölgelerde özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi konutlarında yer alan eyvanlar serin, havadar, rahat ve aydınlık hacimler olarak dinlenme ve çalışma mekanlarıdır.


Anadolu Konut Mimarisinin yaygın inşaat malzemelerinden birisi ahşaptır.Ahşap Türk evinin coğrafi sınırlarını da belirlemektedir.Ahşap özellikle ormanların bol olduğu Karadeniz Bölgesinde yoğun olarak kullanılmıştır. Ahşap, malzeme olarak, taşıyıcılık açısından, kullanım açısından, estetik açıdan, ekolojik açıdan üstün niteliklere sahip bir malzemedir. Doğu Karadeniz’in serenderlerinden Boğazdaki yalılara kadar çok çeşitli örneklerde karşımıza çıkar[57]. Ahşap, taş, tuğla ve kerpicin yanında ana taşıyıcı işlevini de görmektedir. Anadolu’da çok geniş bir coğrafyaya yayılan “hımış” veya “dolma” tekniğinde kiriş ve dikmelerden oluşan ahşap konstrüksiyonun arası kerpiç taş veya tuğla ile doldurulmaktadır. “Bağdadi” adı verilen ve tümüyle Türk yapı sanatına özgü olan teknikte ise ahşap direkler ince çıta veya kamışlarla kapatılarak sıvanmaktaydı. Bu teknik hem evin sıcak olmasını sağlar hem de rutubeti önlerdi. Anadolu’nun pek çok bölgesinde yoğun olarak kullanılan ahşap teknikleri ise ahşap yığma(çantı) ve ahşap çatmadır[58].

Toprak ve toprağın ana maddesini teşkil ettiği kerpiç malzeme özellikle Orta Anadolu’da yaygındır. Burada toprak damlı, kerpiç duvarlı evler Hititlerden beri kullanılmaktadır[59]. Kerpiç killi toprağın, saman veya talaş gibi katkı malzemeleriyle birlikte su yardımıyla karılması yoluyla elde edilen bir malzemedir. Genelde kalıplanır, güneşte kurutulur ve daha sonra kullanılır.Kerpiç malzeme özellikle ısı geçirimsiz ve kolay üretilebilir bir malzeme olması nedeniyle günümüzde dahi kullanılabilmektedir[60].Toprağın her herde bulunabilen bir malzeme olması nedeniyle kesin bir kullanılma sınırını tespit etmeye çalışmak yanlış olur[61].Toprağın ana malzemesini oluşturduğu bir başka malzeme de tuğladır.Kiremitse özellikle örtü sisteminde kullanılmaktadır.

Taşıyıcı eleman olarak taşın kullanıldığı konutlara Anadolu’da her bölgede rastlanabilir. Fakat taşın esas malzemesini teşkil ettiği bölgeler Ege ve Akdeniz sahili, Güneydoğu Anadolu’nun Kuzey Suriye ile geleneksel ilişkisi olan kısımları, Orta Anadolu’nun Erciyes çevresindeki volkanik bölgeleri ve Doğu Anadolu bölgesidir.Bazı örneklerde taş duvarın yapısına ahşap ve pişmiş toprak malzeme girebilmektedir.

Anadolu’nun değişik coğrafi bölgelerinde, değişik yapı malzemeleri ile meydana getirilen konutların planlanmasında ve iç düzenlemesindeki en önemli etkenler Türk töreleri, İslam dininin esasları ve yaşama biçimleridir. Evler fizyolojik, sosyal ve pedagojik fonksiyonları gereği mahremiyeti esas alan içe dönük bir planla inşa edilmişlerdir. Ancak gene de evler tabiattan ve yerleşmeden bütünüyle ayrılmamış, tabiat ve ağaç tutkusu avlu ve bahçelerde vücut bulmuştur. Türk konut mimarisi günümüz şartlarının yaratmış olduğu konutların aksine, rahat ve sağlık şartlarına elverişlidir.





[1] Vitruvius konutların kökenini insanoğlunun doğayı ve hayvanları taklit etmesinde görür. VITRUVIUS, Mimarlık Üzerine On Kitap, 1998: 27
Bina ve konut yapımının en eski aşamasına değinen Vitruvius’ un akıl yürütme ve tahmine dayanan bu anlatımının doğruluğu modern arkeoloji tarafından kanıtlanmıştır.J.G.LANDELS, Eski Yunan ve Roma’ da Mühendislik, Ankara 1996:236
[2] Ekrem AKURGAL, Anadolu Kültür Tarihi, Ankara 1998: 3
[3] Anonim, Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, İstanbul 1992: 11832
[4] Firuzan KINAL, Eski Anadolu Tarihi, Ankara 1991: 10
[5] Mine SOYSAL(Haz.), Konut ve Yerleşimin Öyküsü, İstanbul (Tarihsiz) : 2
[6] Rudolf NAUMANN, Eski Anadolu Mimarlığı,Ankara 1991:494
[7] Erhan AKYILDIZ, Taş Çağından Osmanlıya Anadolu, İstanbul 1997: 26-27  KINAL 1991:12
[8] Erhan ACAR,”Anadolu’ da Tarihöncesi Çağlardan Tunç Çağı Sonuna Kadar Konut ve Yerleşme”, Tarihten Günümüze Anadolu’ da Konut ve Yerleşme,İstanbul 1996:381-382
[9] Ian HODDER,”Çatalhöyük:Orta Anadolu’ da 9000 Yıllık Konut ve Yerleşme”,Tarihten Günümüze Anadolu’ da Konut ve Yerleşme,İstanbul 1996:43
[10] Yunanistan’ da olduğu kadar Batı Anadolu topraklarında da yaygın olarak kullanılan megaron tipi yapılar hakkında Homeros İlyada destanında geniş tasvirlere yer vermiştir.Bu bilgiler önsöz bölümünde Azra Erhat tarafından özetlenmiştir. HOMEROS,İlyada,İstanbul 1998:53-55
[11] Peter NEVE,”Hitit Krallığının Başkenti Hattuşa’ da Konut”,Tarihten Günümüze Anadolu’ da Konut ve Yerleşme,İstanbul 1996:99-115                                                                                                                                                                     [12] Haşim KARPUZ,Türk-İslam Mesken Mimarisinde Erzurum Evleri,Ankara 1993:3
[13] M.T.TARHAN-V.SEVİN, “Van Bölgesinde Urartu Araştırmaları II Konut Mimarlığı”,Anadolu Araştırmaları 1976/1977,IV/V:347-365
[14] “Ovalarda yaşayan Phryglerin ormanları bulunmadığından keresteleri yoktur.Bu yüzden doğal bir tümsek seçerler ve ortasından bir tünel geçirerek geçitler kazarlar, iç uzamlarını arazinin elverdiği ölçüde genişletirler.Üzerine, birbirine kenetlenmiş kütüklerden piramit şeklinde bir çatı inşa ederek kamış ve sazlarla kaplarlar.Konutlarının üzerine çok yüksek yığma topraktan tümsekler yaparlar.Konutlarının bu yapı biçimi kışı çok sıcak, yazı ise çok serin geçirmelerini sağlar.Bazıları bataklıklardan elde ettikleri sazlardan yapılmış çatılarla örtülü kulübeler yaparlar.”   VITRUVIUS 1998:28
[15] Nur AKIN,”Ev”,Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi,İstanbul 1997:569
[16] Selahattin ERDENGİL,”Efes Yamaç Evleri”,Gezi ,7,1998:46-67
[17] Geleneksel Yunan ve Roma evlerinin tasviri için :
VITRUVIUS, Mimarlık Üzerine On Kitap, (Çeviren:Suna GÜVEN), İstanbul 19986,Kitap:127-143
[18] Klaus RHEIDT,”Kent mi Köy mü ? Orta ve Geç Bizans Anadolusunda Konut ve Yerleşme”,Tarihten Günümüze Anadolu’ da Konut ve Yerleşme,İstanbul 1996:230
[19] Tamara Talbot RICE,Bizans’ta Günlük Yaşam,İstanbul 1998:176-177
Celal Esad ARSEVEN,Eski İstanbul Abidat ve Mebanisi,İstanbul 1989:188-192
M.İhsan TUNAY,”Bizans Dönemi İstanbul Evleri”,Sanatın Ortaçağı,İstanbul 1997:100
[20] Jean EBERSOLT,Bizans İstanbul’u ve Doğu Seyyahları,İstanbul 1996:235-236
[21] Ev kelimesinin anlamı üzerine ilginç bir yaklaşım:
“Türkçe’de ev sözcüğünün aslı eski alfabelerdeki B harfidir.B harfi Eski Mısır hiyeroglifinde dört köşe ev biçiminde bir plan-resimdi.Bugünkü Latin Yazısına esas olan Yunan ve Sami alfabelerinde de aynı B harfi bu ev resminin daha stilize edilmiş biçimi olup iki odalı bir evin planı halinde yazılmıştı.Bugün hala Latin yazısındaki büyük B bu iki odalı ev planından başka bir şey değildir.Bu harfin adı ise hepsi de ev anlamına gelmek koşuluyla Sami-Arami dillerinde bet,Fenike ve İbrani dillerinde beth,Yunanca’da beta’dır.Bu harfin Arapça’daki ilk adı bugün Türkçe’de bile ev anlamında kullanılan beyt’tir.Ayrıca Eski Sümer çivi yazısında bu harfe çatılı ev biçiminde yine ev anlamında ve ab sesiyle rastlanmıştır.Göktürk yazılarında rastladığımız B=Eb harfi de ev anlamındadır.”
Hüseyin İlter TAŞKIRAN,Yazı ve Mimari,İstanbul 1997:83
[22] Nebi BOZKURT,”Ev”,İslam Ansiklopedisi,İstanbul 1995:502
[23] Hüseyin Namık ORHON,Eski Türk Yazıtları,Ankara 1987:28,52,58,64,66,72,168,172
[24] Josef STRZYGOWSKI-Heinrich GLUCK-Fuat KÖPRÜLÜ,Eski Türk Sanatı ve Avrupa’ya Etkisi,Ankara 1973:60
[25] Metin SÖZEN-Cengiz ERUZUN, Anadolu’ da Ev ve İnsan, İstanbul 1992:20
[26] G.AKIN,”Orta Asya”,Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi,İstanbul 1997:1383
[27] Doğan KUBAN,Batıya Göçün Sanatsal Evreleri,İstanbul 1993:45
[28] Bahaeddin ÖGEL,İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi,Ankara 1991:164-165                                                                  Faruk SÜMER,Eski Türklerde Şehircilik,Ankara 1994:2-24
[29] Oktay ASLANAPA,Türk ve İslam Sanatı,İstanbul 1992:173-174 Bahaeddin ÖGEL,Türk Kültür Tarihine Giriş,Ankara 1984,c.3:68
[30] Nur AKIN,”Ev”,İslam Ansiklopedisi,İstanbul 1995,c.11:509
KARPUZ 1993:49-50  KUBAN 1993:76
[31] Refik ÖZDEK, Türklerin Altın Kitabı, İstanbul 1990:15
[32] Ara ALTUN,Ortaçağ Türk Mimarisinin Anahatları İçin Bir Özet,İstanbul 1988:24,89-90
Mustafa CEZZAR,Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık,İstanbul 1977:215-217
[33] Arslan TERZİOĞLU,”Selçuklu Hastaneleri ve Avrupa Kültürüne Tesirleri”,Malazgirt Armağanı,Ankara 1993:61
[34] A.ÖDEKAN,”Karahanlı Mimarlığı ve Sanatı”,Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi,İstanbul 1997:950
[35] Arslan TERZİOĞLU,”Karahanlı Hastahane ve Tıp Tarihine Bir Bakış”,Uluslar arası Osmanlı Öncesi Türk Kültürü Kongresi Bildirileri,Ankara 1997:366-368
[36] Wilhelm RADLOF,Sibirya’dan (Çeviren:Ahmet Temir), İstanbul 1994,II.cilt:20 vd.
[37] Muhammet Beşir AŞAN,Elazığ-Tunceli ve Bingöl İllerinde Türk İskan İzleri,Ankara 1992:24-33
[38] Uğur TANYELİ,”Bizans, Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Dönemlerinde Yerleşme ve Barınma Düzeni”,Tarihten Günümüze Anadolu’ da Konut ve Yerleşme,İstanbul 1996:415
[39] Ümit SERDAROĞLU,”1968 Ağın-Kalaycık Kazıları”,1968 Yaz Çalışmaları ODTÜ Keban Projesi, Ankara 1970:31-32
[40] Sedat Hakkı ELDEM,Türk Evi Osmanlı Dönemi,İstanbul 1984:36 Asım MUTLU,”Türk Evleri”,Sanat Dünyamız,3,1975:3
[41] Metin SÖZEN-Zeki SÖNMEZ ,”Anadolu Türk Mimarisi”,Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi , c.5 , 1982:925
[42] Abdülkadir DÜNDAR, Arşivlerdeki Plan ve Çizimler Işığı Altında Osmanlı İmar Sistemi,Ankara 2000:20-21
[43] Sedat Hakkı ELDEM,Türk Evi Plan Tipleri,İstanbul 1955:24
[44] Ayda AREL ,Osmanlı Konut Geleneğinde Tarihsel Sorunlar,İzmir 1982:54
Erdem AKSOY,”Orta Mekan:Türk Sivil Mimarisinde Temel Kuruluş Prensibi”,Mimarlık ve Sanat,7-8, 1963:73
[45] S.H.ELDEM yerel farklılıkları dikkate alarak yaptığı ayrımda sayısı daha da arttırılabilecek 15 tip tespit etmiş, bunları bazı genel özellikleri hesaba katarak yedi ana gruba indirgemiştir.1-Karadeniz Sahili Evi 2-Rize Evi 3-Kuzey Anadolu Evi 4-Ankara Evi 5-İstanbul ve Marmara Bölgesi Evi 6-Ege ve Batı Anadolu Evi 7-Ege Sahili ve Adalar Evi 8-Akdeniz Evi 9-Rodos Evi 10-Alanya Evi 11-İç Anadolu Evi 12-Kayseri Evi 13-Doğu Anadolu Evi 14-Güneydoğu Anadolu Evi 15-Diyarbakır Evi
ELDEM 1984:29
[46] Önder KÜÇÜKERMAN,Anadolu’daki Geleneksel Türk Evinde Mekan Organizasyonu Açısından Odalar , İstanbul 1973:144-145
[47] Celal Esad ARSEVEN, “Ev”,Sanat Ansiklopedisi,c.6,İstanbul 1965:560
[48] Doğan KUBAN,”Türk Evi Geleneği Üzerine Gözlemler”,Türk ve İslam Sanatı Üzerine Denemeler , İstanbul 1995:226-227
[49] Reha GÜNAY,Türk Ev Geleneği ve Safranbolu Evleri,İstanbul 1999:32-33
[50] Mine KAZMAOĞLU - Uğur TANYELİ, ”Anadolu Konut Mimarisinde Bölgesel Farklılıklar ” , Yapı , 1979:30
[51] Cengiz BEKTAŞ,Halk Yapı Sanatı,İstanbul 2001:47-52
[52] Sedat Hakkı ELDEM, “17. ve 18. Asırlarda Türk Odası”,Güzel Sanatlar Dergisi,5,İstanbul 1944:21-22
[53]Anton BAMMER,”Çadır ile Anadolu Evi İlişkileri, Tarihten Günümüze Anadolu’ da Konut ve Yerleşme , İstanbul 1996:237
[54] Önder KÜÇÜKERMAN-Şemsi GÜNER,Anadolu Mirasında Türk Evleri,İstanbul 1995:26
[55] Metin SÖZEN-Uğur TANYELİ,Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü,İstanbul 1992:218
[56] Adnan TURANİ,Sanat Terimleri Sözlüğü,Ankara 1980:39
[57] Nilüfer AKINCITÜRK,”Ahşap Yapılar”,Güney Marmara Mimarlık,7,2000:18
[58] Nilüfer TAŞ,”Geleneksel Mimarimizde Ahşap Malzeme”,Güney Marmara Mimarlık,7,2000:9-12
[59] Cengiz BEKTAŞ,”Türk Evi”,Köken,1,1972:19-20
[60] Murat ERİÇ,”Geleneksel Türk Mimarisinde Malzeme Seçim ve Kullanımı”,Yapı,33, 1979:44
[61] Doğan KUBAN,”Türkiye’de Malzeme Koşullarına Bağlı Geleneksel Konut Mimarisi Üzerinde Gözlemler”,Mimarlık,4,1966:16

GİRİŞ
Anadolu Evinin Kronolojik Bir Dönüşüm - Değişim Evresi

PALEOLİTİK VE MEZOLİTİK DÖNEMLER

Yeryüzü insanoğlunun yerleşmeler kurmasına iklim yönünden uygun duruma gelince (yaklaşık 10-12 bin yıl önce) bilinen ilk yerleşmeler kuzey Mezopotamya’da, güneydoğu Anadolu’da gerçekleştirilmiş.

Güneydoğu Anadolu’da Çayönü Tepesi’ndeki 10 000 yıllık. Anadolu evinin yerden biraz kaldırılarak altının havalandırılması, böylece nemden korunması o günlerden başlamış. Evlerin temel ve subasmanları taş duvar (2); üstü kerpiç dolgulu ahşap çatkılı ya da üzei sıvalı dal örgü… Kamışlardan örülmüş kulübe duvarlarının deri ve postla örtülmesi yerine killi çamurla sıvanması da 9500 yıl kadar önce burada olmuş… Kimi araştırmtırmacılara göre, bu yöntemle ilk evi kadın yapmış... İlk çanağı çömleği yaptığı gibi… Dallardan örgüyü çamurla sıvayarak… Bu evlerden sonra yuvarlak evlerden dörtgen plana da geçilmiş… Blokajın ve mozaik’in ilkel örneklerine rastlanıyor burada. Ama belki de en ilginç buluntu bir ev modeli (3)… İnce kıyılmış bitki katkılı kilden (bugünkü kerpiç gibi) yapılmış bu model… 13x11.5x12.9 cm. büyüklükte…Bir yüzünde eve oranla büyük bir kapı var. Düzdamı korkuluk duvarıyla çevrili… Yağmur sularının atılması için bir çörteni var…Hani şu Le Courbusier’nin Osmanlı mimarlığından öğrenipte çokça kullandığı ayrıntı…



Anadolu’daki Paleolitik ve Mezolitik yerleşmeler, Antalya yöresindeki Karain, Beldibi ve Belbaşı mağralarında ve Antakya’nın güney-batısındaki Musa Dağ yamaçlarında Samandağ mağaralarında yapılan araştırmalar sonucunda kesinlikle saptanmıştır. Bunlardan başka, mağaralar içine sığınmamış olan açık yerleşme yerleri, Ankara yöresinde, Güney Anadolu kıyı şeridi üstünde ve ülkenin güney-doğusunda buluntular yoluyla gözlemlenmiştir. Ancak bu çağlara tarihlenen yapı kalıntıları yoktur. 1





              

                      Aşıklı höyük M.Ö. 7. 8. binyıl  Neolitik Çağ maketi







                             

                                                                                    



1 Krşl. U. B. Alkım, Anatolien I, 1968’deki toplu bakış.

NEOLİTİK

Neolitik çağın başlangıcı, Çatal Hüyük’deki kazılarda çıkarılan en eski kalıntıların C14 yöntemiyle incelenmesi sonucuyla , 6800 dolaylarına yerleştirilmiştir. Bu yerleşmenin en erken tabakaları (XII-IX), çok sınırlı derin araştırma çukurları yüzünden mimarlığın gelişimi konusunda henüz çok kıt buluntu vermişlerdir.

Neolitik çağ öncesinde gezginlik ayrı mekanda bulunan yiyecek ve avların peşinde gezmek, bu alanların kesiştiği ortak bir alanda kamp kurmayı gerektirir. Soğuk iklimlerde bu kamplar adeta yapay bir gövde oluşturan kalıntılardan yapılan çadırlardan meydana gelir. Ilıman iklimlerde ise bitkileri ve meyvaları sunan ağaçlardan sağlanan dallar ve yapraklarla kurulumu ve terki kolayca yapılabilen barınaklar yapılır. Aynı zamanı yakalamak için, yiyeceğin olgunlaştığı yada avın bulunduğu zamanı süreklileştirmek için, olabildiğince geniş bir alanda gezmek gerekir. Bu da en sabit barınakların bile, geçici kullanımına yol açar…

Yaşamak için verilen bu varoluş savaşı, her tür güvenceden mahrumdur; ve sonraki mekanın yaşadığı mekanının şartlarını sağlayacağıda şimdiden garanti değildir.

Gezginliğin Sürekli güvenceyi bulduğu mekan ve hiçbiryerde bulamadığı zaman, yerleşikliğe geçişin eşiğini oluşturur.1

Neolitik yerleşiklik aynı zamanda evrende iki boyutta da varolabilmeye sağlar. Birincisi mekansal olarak varlığınızı sürdürebilmeyi sağlayabilmek, ikincisi ise zaman da varolabilmeyi sağlamayı gerektirir. Yapı hem ibadet, hem konut, hem üretim, hem de depodur. Bu da yuvarlaklığın kolaylığında işlevselliğini bularak sürdürebilir.

Tabaka VIII (6200 dolayları)’de yapılan araştırmalarda uzun bir gelişimin ürünü olduğu belirtilmiş, çünki ayrılanmış öğeler yerleşmiş ve kalıplaşmış bir bölümlenme gösterirler, daha doğrusu her zaman dik açılı olmamaakla birlikte, dikdörtgen bir anoda ve erzak odası görevinde olan bir yada iki yanoda kesin bir tasardır. Bitişik düzende yapılmış olan evlerin duvarları bağımsızdır, bu da ortak bir tasarlama ve ortak bir kuruluş kavramını ortadan kaldırmaktadır. Olasılıkla bu evler başlangıçta, bağımsız ve birbirinde uzakta yapılmışlardı, fakat sonradan nüfus çoğaldıkça, aralardaki boşluklarda evler yapılarak doldurulmuş, bu ararda sıkışık duruma rağmen, çatıların yerleştirilmesi için her evin duvarlaı ayrı yapılmıştır. Evlere çatılardaki deliklerden el merdivenleri yoluyla girilmesi, yerleşmenin kapalı bir bütün olmasını sağlamıştır. Hernekadar çatılar, evlerin yandan ışık almasını sağlayacak bir şekilde, çeşitli yükseklikte yapılmışlarsa da, bunların tümünün biraraya gelmesiyle oluşan düzset savunma işine yaramaktaydı. Evlerin dış yüzlerinin oluşturduğu kapalı yüzey ise     1 Krşl. U. B. Alkım, Anatolien I, 1968’deki toplu bakış.



savunma duvarı yerine geçiyordu, bu nedenle ayrıca özel bir savunma duvarının yapımı gerekmemiştir. Bu durum ortak bir tasarlamayı değil de, bu yerleşmede yurtlananların düşünü birliğini kanıtlar. Birkaç ev birtakım oluştursalar bile, bağımsız evin özellikleri her zaman olduğu gibi korunmuştur. Hemen hemen evlerin tümünde, halkın büyüsel tsarımlara bağlılığını gösteren, duvar resimleri, heykel niteliğindeki duvar süsleri (boğa başları, boynuzları, kaplanlar ve insan betileri gibi) ve adak heykelcikleri gibi tanıtlara rastlanmışsa da kimi evlerde bu tür süslemeler öyle kalabalık bir yığın oluştururlar ki, bu evler yaşamak için artık kullanılamaz duruma gelmişlerdir; bunlara “Küçük Tapınak” denilmektedir. Heinrich ve Seidl’ ın da belirttikleri gibi 2, bu evler bir zamanlar tek başına duran evler, daha doğrusu bir ev takımını oluşturan çekirdek evler olmalıdırlar 3. Bu evlerde iç mimarlık düzeninde, bugünkü kerpiç duvarlı köy evlerinde de görülen türde ve kuşkusuz yapısal anlamıda olan, duvar önüne yerleştirilmiş tahta dikmeler kullanılmıştır. Bundan sonraki tabakalarda yapısal görünüm Neolitik çağ sonuna dek değişmemektedir.



                                 Yuvarlak planlı kült yapısı Hallan, Batman, Siirt.         II.III. ve IV. yapı katları calandırması                                   Izgara planlı konut canlandırması

Çanak-çömleksiz Neolitik Çağ, M.Ö. 10000-7500     Hacılar-Burdur, Neolitik-Kalkolitik Çağ M.Ö.6000-5000   Çayönü-Diyarbakır, Çanak -

Kült yapısı Nevali Çöri- Şanlıurfa.                               II. Yapı Katı Yerleşmesinin Savunma Duvarı                   Çömleksiz Neolitik Çağ, M.Ö. 7500

Çanak-çömleksiz Neolitik Çağ, M.Ö. 8300-8100        Kuruçay-Burdur, Neolitik Çağ, M.Ö. 5300-5000              Hücre Planlı Konut Yerleşmesi

                                                                                                                                                                                     Canlandırması Çayonü-Diyarbakır,

                                                                                                                                                                                  Çanak Çömleksiz Neo.Ç.M.Ö.6500





















1 TARİHTEN GÜNÜMÜZE ANADOLU’DA KONUT VE YERLEŞME, TARİH VAKFI YAYINLARI, İSTANBUL 1996, S. 155-164

2 AA. 1969, 113.

3 Krşl. S. 435 not 1.

KALKOLİTİK


Kalkolitik çağın sınırları kesinlikle saptanamamıştır; şimdilerde bu çağ altıncı binyıl ortası ile 4. binyıl sonuna yerleştirlmektedir. Arkeolojik buluntulara göre bu çağda dört bölge elde edilmektedir : Ege kıyı bölgesini içine alan Kuzey – Batı Anadolu, Güney – Batı Anadolu, Konya ve Klikya düzlükleri 1.                                                                                                                                                                                                                                                                                                   Yalnız birkaç yerleşme yerinin buluntuları yapısal yönden bir önem taşımaktadır, ancak bunlar da tümel bir tasarım vermezler, ayrıca Kuzey – Batı Anadolu da henüz araştırmaların dışında kalmaktadır. Salt kerpiç yapı türü varlığını sürdürürse de taş temeller görülmeye başlar. Bu dömemde en önemli gelişim içlerine yalnız tavanından girilebilen, altkatları ambar görevinde olan ikikatlı evlerin yapılmasıdır (Hacılar I ve Can Hasan). Tasar tiplerini çıkartmak için elimizdeki buluntular yeterli değildir; Yalnız Beycesultan’da megarona benzer bir yapı tipinin bulunduğu anlaşılıyor. Hisar döşemelerinde belirli bir mimari gelişim izlenebilir. 5. Binyıl sonuna dek, bir külliye halinde birleşmiş olan evlerin çatılarının savunma yeri olarak kullanılması dizgesi sürüp gitmektedir (Hacılar II ve I). Yalnz Hacılar I’de, evler arasındaki boşlukların kısa, fakat bağımsız duvar parçaları ile doldurulduğu görülür. Bu dizgenin gelişimi sonunda, Mersin’de Tabaka 16’da (4. Binyıl ortası) örneğini gördüğümüz, bilinen en eski hisar döşemine varılmaktadır. Bu döşem ise de güçlü bir dışduvar ve tasarlanarak yerleştirilmiş kazamat türünde bir sıra odayı kapsamaktadır.

1 Krşl. J. Mellaart, The Cholcolitic and Early Bronze Ages in the Near East and Anatolia (1966)

ERKEN TUNÇ ÇAĞI

Erken Tunç Çağı’nda, Batı Anadolu’da gelişen tipik yerleşme ve konut ilişkisini sergileyen en açık örneklerden biri, Demirci höyük’tür. 25-30 kadar megaron biçimli konutun oluşturduğu çembersi bir çevirimle yakın çevresine kapanan yerleşme, konutlarının tümünün açıldığı görece geniş bir orta alana sahiptir. Bir avlu, meydan yâda sokak gibi ortak bir alana açılan, iç ve dış odalı, önden girişli, arka duvarları sur gibi berkitilmiş konut dizilerinin oluşturduğu çevirimler, Mersin/Yumuk tepe gibi birçok örnek yanında, Troia I’de de izlenir. Bu diziliş, eşit konumlu yurttaşların yada silah arkadaşlarının komşuluğu görünümündedir.

Aşağı yukarı tüm 3. Binyılı Erken Tunç çağda, maden el araçlarının ortaya çıkmasıyla, gelişimde belirli bir ilerleme olmuştur. Bu binyıl üç döneme ayrılır ve Trioya tabaka I’de şimdiye dek hiçbir tunç buluntuya rastlanmadığından, daha önceleri Geç kalkolitik’e tarihlenen Troya I ve Thermi I-IV de artık Erken Tunç çağa tarihlenirler.

Gelişen ticaret ve krallıklar kimi kentleri yönetim merkezlerine dönüştürür. Görkemlileşen surlarla çevrilen kentler, bir hisardan çok yerleşim ölçütleri ile çevrelerindekilerden farklılaşır. Bu yönetim merkezlerinde üst sınıfın barındığı ve yaşadığı mekânlar (saraylar) giderek gelişip büyür; Norşuntepe’deki gibi kent dokusuna egemen olmaya başlar; Arslantepe’deki gibi kent içinde ayrı bir merkez oluşturur; kimi zamanlarda da Hattuşaş örneği gibi birer yönetim merkezi olan kentlere dönüşürler. Yönetim merkezleri, çoğu zaman, kentin çevresinde geliştiği içkalelerde oluşur. Troia II gibi tipik bir içkalede, konutlar saraylaşarak kralın evine, tapınaklaşarak tanrının evine dönüşür, soylu ve kutsal bir yaşamın imgeleri halini alır. Batı Anadolu’da megaron, Troia ve Beycesultan’da izlendiği gibi, gerek sarayların gerekse tapınakları temel mekansal birimini oluşturur.





























1 Cengiz BEKTAŞ,”Türk Evi”, İstanbul, 1972 S. 16-17



                                                                                                                                                                                                                                                                                                 nelenmiş bir karışımı olarak da görebiliriz.





Demirci Höyük Erken Tunç Çağı Hisar; Maket

M.Ö.2500-2200 Demirci Höyük Detay





HELENİSTİK ÇAĞ

Batı Anadolu en eski doğu Helen evi oval planlı, tek odalı, duvarları kerpiçten, damı genelde sazdan yapılıp, Orta Protogeometrik dönemin tek örneğidir. (M.Ö. 925-900)

Batı ve Doğu kültürü arasındaki farklı dünya görüşü, Anadolu’nun ayrı iki coğrafi yönüne kalan yerleşme yerleri ve bunların içindeki konutlara da yansımıştır. Ege bölgesinden oluşan göç hareketiyle Batı Anadolu bölgesi M.Ö. 1200-1050 tarihleri arasında Karanlık çağla karşılaşmaktadır. M.Ö. II. Binin sonlarında Hellas’dan göç eden Dor’lar, İonlar ve Aiol’ler Batı Anadolu kıyılarına yerleşirler. Bu yerleşmelerin en eskilerinden biri Aiol kenti olarak kurulan Eski İzmir’dir.

Bağımsız veya yan yana dizilmiş odalardan oluşan dokular uzun yıllar kullanılmıştır. Bayraklı Subgeometrik Dönem’de birden fazla mekan araya getirilerek çok odalı komplekse ilk adım atılmıştır.


İzmir Protogeometrik döneme ait oval ev M.Ö. 925-900 Eski





KLASİK DÖNEM

Priene prostaslı ev Megaron’dan, Klasik Dönem’de prostaslı ve Hellenistik Dönem’de peristylli eve ulaşan gelişim, Anadolu’ya özgü, Eski İzmir’de başlayarak Kolophon (değirmendere) ve en iyi priene’ de (Güllbahçe) izlenir. Priene XXXIII no.lu ev, Klasik Dönem’de prostaslı plana sahiptir. Prostaslı ev planının üç ana öğesi; avlu, prostas ve oikos’dur. Giriş avluya açılır ve oradan prostas ve oikos’a geçilir.1

ROMA DÖNEMİ

Pergelinin evi bir atriumun etrafındaki mekanlardan oluşur. Bazı kısımları iki katlı olan bu evlerin kapıları, kuzey ve güneydeki yollara açılır. Kapının yanında hela yer alır. Su Perge’de evlere hayat verir. Kuyular, sarnıçlar toplanan, yalaklar ve çeşmeler dağıtılan suyun varlığını gösterir. Döşeme altındaki kanallar da fazla ve atık suyun dışarıya dökülmesini sağlar. Tören salonu, oturma ve yemek odaları, atrium mutfağı ve helasıyla Perge evleri bugünkü haliyle M.S. III. yüzyıldan M.S. V. yüzyıla kadar iskan edilmiş olup, Anadolu’da Roma geleneğini devam ettiren özellikler taşır.

Geç Antik Çağdan Bizansın Sonuna

Geç Antik çağda Roma yerleşme düzeninin yıkılışı Antikite’den Ortaçağ’a geçiş ekonomik-toplumsal düzende, inanç ve yönetim sistemlerinde beliren değişimlerle bağlantılıdır. “Tarımla geçinen özgür yurttaşların kentsel yığılması” olan “polis” in entelektüel başarılarının ardında yatan mekanizmaların tahribini de birlikte getirir. Dahası, “Pax Romana” ortadan kalkmıştır. Bunu 3. Yüzyılın sonarında Nikaeia (İznik), Sardis, Miletos, Pergamon (Bergama) ve Didyma gibi çok büyük Anadolu kentinin yeni surlar yaptırarak kendilerini güvenceye alma çabası örnekler. Antik düzen kavramı yerini yavaş yavaş Ortaçağ’daki rastlantısal, organik kent anlayışına terk eder.2

1 Haluk ABBASOĞLU, (Anadolu’da Antik Çağda konut) ; Geçmişten günümüze Anadolu’da konut kültürü-Akbank, İstanbul-1996

 2 Uğur TANYELİ, (Geç Antik Çağdan Bizansın Sonuna Roma Yerleşme Düzeninin Yıkılışı) ; Geçmişten günümüze Anadolu’da konut kültürü – Akbank, İst.-1996

Tüm Akdeniz dünyası bunalım yaşarken, tarihin en büyük kent kurma girişimlerinden biri başlamaktadır. Constantinus Kasım 324’te eski Byzantion’un yerinde yeni Konstantinopolis’i, İstanbul’u inşa edecektir. İleride Bizans ve Osmanlı döneminde imparatorluğu normlar, idealler, modalar ihraç ederek bir merkez yaratılmış olmaktadır. Gerek İstanbul’da, gerek Anadolu’da, Geç Antik konut mimarisi olanak bulduğunda Antik gelenekleri sürdürmeye çabalar. Ne var ki, 7. yüzyıl, getirdiği siyasal ve sosyo-ekonomik altüst oluşla Roma barınma kültürünü tasfiye işini bir hamlede tamamlayacaktır.

BEYLİKLER DÖNEMİ

Anadolu’da Beylikler dönemi mimarisi, Türk mimari tarihinde özel bir önem taşır. Beylikler dönemi mimarisi, Selçuklu ile Osmanlı mimarileri arasında bir köprü oluşturmaktadır. Bu dönemde bir yandan Selçuklu özellikleri sürmüş, öte yandan Osmanlı mimarisinden de etkiler alınmıştır. Beylikler dönemi sanatı ayrıca, kısa bir zaman içinde imparatorluk sanatına yükselmiş olan Osmanlı mimarisinin oluşumuna da katkıda bulunmuştur. Beylikler döneminden kalan mimari yapıtlar içinde Anadolu Türk mimarisinde tek örnek olarak bilinen birkaç yapının bulunması, bu çağın önemini daha da arttırmaktadır.

OSMANLI DÖNEMİ

Ahşap insanoğlunun kullandığı en eski yapı malzemelerinden biridir. Geleneksel Osmanlı konut mimarlığı taşıyıcı sistemi yanında giydirme sistemi de ahşap olan bir mimaridir ve ahşap yapım tekniği Osmanlı konut mimarisinin yegane tekniğidir.

Osmanlı Klasik Dönemi

Osmanlı toprakları içinde kerpiç ve taş konut yapım tekniğine rastlıyorsak da, bu yapılar farklı kültürlerin yapım tekniklerini yansıtırlar. Bugüne kadar gelebilmiş ahşap evlerin en erken örnekleri 17.yy.dan kalmadır. S. H. Eldem, bu verilere bakarak 15. v e 16. yy. evleri hakkında tahminlerde bulunmaktadır. Ev tek katlı veya asma kat ilavelidir. Odalar, direkli bir dış sofa üzerine sıralanmıştır. İki oda arasında eyvan vardır. Sokak cephesi kapalı olup, az sayıda küçük pencereler dış sofaya açılmıştır. Pencereler camsız, ahşap kapaklıdır. Küçük tepe pencereleri vardır. Çatı dört eğimli ve geniş saçaklıdır. Kalın duvarlar, daha çok yığma kerpiç, ara bölmeler ahşap çatmalıdır.1

17. yüzyılın ilk yarısında, aynı plan devam etmektedir. Bazen kışlık bir ara kat vardır. Dış sofalar sekiliklidir. Üst katın üç cephesi alt katın devamı olan yığma duvarlarla çevrilidir. Çıkmalar azdır.. Ahşap çatmalı duvarlarda dikme araları geniş, dikmeler kalın kesitli, yatay bağlantılar ve payandalar azdır. Dolgu olarak tuğla kullanılmış, dış cepheler sıvanmamıştır. Tepe pencereleri, küçük ve sivri kemerlidir. Kapılar tablasız, tavanlar, geometrik desenli ve kalem işi bezemelidir.

17. yüzyılın ikinci yarısında ise, orta sofalı plan ilk defa Edirne’de görülüyor. Ocaklı duvarlar hariç, duvarlar ahşap çatmalıdır. Çatma dikmeleri sık ve ince kesitlidir. Dolgular tuğladan desenli örülmüştür. Tepe pencereleri, yine sivridir. Sokağa taşan pencereli çıkmalar, bindirme kirişlere oturur.

Lale Devri

18. yüzyılda, Osmanlı, Batı sanatıyla tanışmıştır. Orta sofa, İstanbul’da uygulanıyor. Taşrada, açık sofa devam ediyor. Sofa direklikleri kemerli, bağdadi sıvalıdır. Edirne’de direklikler kapanmaya başlıyor. Odalar büyüyor, sokağa iki yönlü çıkma yapıyor. Çıkmaları eğri destekler taşıyor. Odaya giriş köşeden. Ocak sokağa çıkma yapıyor. Merdivenler, sofanın eyvanında yer alıyor. Köşk odalar ortaya çıkıyor. Pencerelerin sayısı artıyor. Tepe pencereleri büyüyor. Saçaklar genişliyor. Duvarlar, ahşap çatmalı, kerpiç dolgulu, sıvalı, taş-tuğla almaşık deseni taklidi boyalı. Çerçeve içinde süsleme ve tarih yer alıyor. Pencere üstünde sakaf, kat aralarında ahşap pervaz ve silmeler var. Sürme pencereler başlıyor.



Osmanlı Barok Dönemi

Barok sanat önce süslemeye giriyor. Başlangıçta plan değişmiyor. Sofa direkliği artık Bursa kemerli değil, bağdadi tekniğinde Barok kemerli yapılıyor. Eyvanda da bazen üstü Barok kemerli direklik var. Çıkma altları ve saçaklar eğri yüzeyli bağdadi sıvalı. Ocak davlumbazları alçıdan veya mermerden Barok kıvrımlı. Ahşap hücreler Baroklaşıyor. Ahşap silmeler zenginleşiyor. Pervaz ve parmaklıklar eğrisel biçimli yapılıyor. Tavanlar çok süslü ve spiral göbekli. Kalem işi süslemeler, çiçek demetleri, perde desenleri, akantlar, duvarda kent manzaraları. Edirnekari süsleme. Kırmızı, mavi, altın yaldız renkler. Yüzyıl sonunda İstanbul’da sofa ovalleşmeye başlıyor. Barok dönemde eğri çizgiler ahşaptan oyularak elde edilmiş, eğri yüzeyler ise bağdadi yöntemle kolayca uygulanmıştır.                                                

Avrupa Neo – Klasik Dönemi

 Avrupa’daki Neo-Klasik akım, Neo-Rönesans, Neo-Gotik etkilerle Osmanlı topraklarında da uygulanmaya başlar. Yarım gömme sütunlar, üçgen alınlıklar, daire ve düz kemerler, iri silmeler ahşap evlere de kolaylıkla uygulanır. Kargir olarak uygulanmaya başlanan bu üslup, daha sonra ahşap çatmalı evlere adapte olmuştur.

Osmanlı Ampir Dönemi

Plan, cephe ve süslemeye sadelik gelir, eğri yüzeyler azalır. Plan daha çok iç sofalı, köşeler pahlı değil. Odaya köşeden giriş kayboluyor. Çıkmalar azalıyor. Eğri destekler konsollara dönüşüyor. Dış cephe tahta kaplı veya köşelerde Toskan üslupta yarım gömme sütunlarla beraber bağdadi sıvalı. Saçaklar daralıyor ve ahşap kaplanıyor. Tepe pencereleri, tahta kapaklar kalkıyor, kafesler konuluyor. Sofa pencereleri daha büyük ve kemerli. Pencere üstlerinde üçgen alınlıklı veya yarım daire kemerli silmeler var. Ahşap mimari sanki kargir bir yapıyı taklit eder gibidir.

Erenköy tipi

Sivri çatılar ve kuleler, alınlıklı üst kat balkonları, çok süslü dekupajlı pervaz ve korkuluklar, panjurlar bu dönem ahşap evleri için tam bir Rönesans olmuş, evler adeta bir dantel gibi işlenmiştir.

Art-Nouveau

Bindoküzyüzlere kadar devam eden bu üslup, bazen Ampir ve Klasik, Bazen Osmanlı motifleriyle karışık olarak oyma ve çakma teknikleriyle yapılmıştır.

Osmanlı Neo-Klasik Dönemi

Selçuklu ve Osmanlı mimarlığının anıtsal portalleri, Bursa kemeri, kaş kemer, sivri kemerler, geniş saçaklar, kitabeler, çerçeveler içinde Rumi ve palmetler, örgü silmeler, niş motifleri, mukarnaslar, geçmeli yaldızlar görülür. Bazı örneklerde köşelerde ve ortada kütle yükselir ve kubbe ile biter. Bu üslup kargir yapılar yanında bir ölçüde ahşaba da uygulanmıştır.









1      S. H. Eldem, Turkish Houses in the Ottoman Period, 3 Vols. Istanbul 1984-1987

BÖLÜM 2

1.  Anadolu Evinin Karakteristik Mimari Özellikleri

Bugün mimarlık tarihinde "Anadolu Konutu" olarak kabul edilen mimari tarz ağırlıkla Osmanlı Döneminde kendini gösteren ev tipidir. Ancak belirli bir kalıba oturtmak söz konusu değildir, başta mekana ve zamana bağlı olmak üzere Tarih boyunca coğrafi bölgelere ve o evi kullanan insanların farklı etnik kimliklerine göre değişse de belli başlı özellikleri sabit kalır. Bu mimari özellikten bazıları şunlardır.

Genellikle çok katlıdır. En az iki kattan oluşur. Ev zemin katları sokağa çoğunlukla açılmaz. Bir bahçe ya da avlu aracılığı ile sokağa çıkılır. Evin esas katı ve gündelik hayatın ağırlıklı olarak geçtiği yer birinci kattır (Piano Nobile). Bu kat cumbaları aracılığı ile yapıda bir çıkıntı oluşturarak sokağa taşar. Evin iç bahçesi veya avluyla olan ilişkisi yine önemli fonksiyonlardan biridir. Anadolu'nun çoğu bölgelerde bu ev-avlu bağlantısı hayat adı verilen ve odaların önünde ve arasında bulunan üstü örtülü açık galeri aracılığı ile olur.

Bu ev türünün ahşap Strüktür+kerpiç+dolgu olarak kullanılmasına Hımış denir. Bu yapının sadece kerpiç ahşap ve taş malzemeden yapılmış örneklerine bugün hala Anadolu'da rastlamak mümkün. Hımış İnşaatı daha çok Batı Anadolu'da Marmara ve Orta Anadolu'nun Kuzeyinde kullanılır. (Safranbolu, Kütahya, Bursa ve Kula bunların en iyi örnekleridir.) Orta Anadolu daha çok kerpiç esas alınarak kullanılan evi tercih eder. Ahşap Yapı ise daha çok Kuzey Anadolu'da gözükür. Taş esas alınarak yapılan Anadolu Evi'ne ise daha çok D. Anadolu'da, G. Doğu Anadolu'da Ayrıca Kayseri ve Niğde'de rastlanır. Ev genel olarak bütün halk kesimleri tarafından kullanıldı. Ancak zengin ve fakir ev kendini oda, kat ve süsleme fazlalıklarıyla ayırıyordu. Bu fark en çok İstanbul'da hissediliyordu. Eğer yapıda orta kat varsa, genelde alçak kat tercih edilmiş yarım kat veya tam kat olarak kullanılmıştır. Üst katlarda kullanılan pencere çıkmaları eve hareketlilik kattığı gibi genel olarak sokak ve şehir görüntüsünde de hareketlilik sağlamıştır. İstanbul'da yaygın olan konut modeli ağırlıklı olarak ahşaptı. (zaten meşhur İstanbul Yaygınları hep bu yüzden olmuştur). İstanbul'da görülen bu konut tipi daha çok yalı ve konaklara uygulanmıştır. Anadolu'dan esintiler taşımasıyla beraber Batı Mimarisinden de ciddi oranda etkilenmiştir. Bu yeni mimari görüntü şehirleşme kültürü yaşanan yerlerde etkisini göstermiştir.


Anadolu’da İstanbul’un tersine Orta salonu merkez almayan asimetrik planlar görülmüştür.

1.1.  Geleneksel Konut Kültürümüz Şekillenip Zaman İçinde Oluşurken Etkisi Altında     Kaldığı Kültürler

- Anadolu’da Türklerden önceki konutlar

- Kendi var olan konut gelenekleri

- Geçtikleri toprakların kültürleri

- Çağdaş olan komşu kültürler







2. Konut Tipolojileri

Anadolu konut geleneğinde çoğu zaman evler daracık sokaklar üzerinde yer alırdı. Her evin bir avlusu vardı. Avluya sokaktan büyük bir kapı ile girilirdi. Evler çoğunlukla iki katlı, bazen de üç katlı yapılırdı.Anadolu evinin avluya ve sofaya bağlı olarak ortaya çıkan içe dönük karakterinde Türk öncesi Anadolu ev mimarisinin etkileri
üzerinde durulmasına rağmen kabul edilen görüş; “içe dönüklük evlerden başka medrese, kervansaray gibi Türk yapılarında da görüldüğünden” eski Türk hayatından kaynaklandığı şeklindedir.



2.1.  Plan Tiplerine Göre :

Anadolu evini belirli plan tiplerine ayırarak incelemek zordur. Planlar coğrafi bölgelere bağlı olarak değiştiği gibi, aynı bölgede farklı plan tipleri ve malzeme özellikleri ile de karşılaşılabilmektedir.

            Türk evi tanımı; Türk evinin plan tipleri üzerinde yapılan çalışmalarda iki ana husustan hareket edilmiştir. Birincisi, S. H. Eldem’in sofanın ev içerisindeki yerine göre yaptığı tasniftir. Bu tasnife göre; Türk Evi sofasız evler, dış sofalı evler, iç sofalı evler, orta sofalı evler olarak ayrılmıştır. İkincisi iklim bölgelerine
dayanmaktadır. Bu ayırıma kimileri üç iklim bölgesi, kimisi de dört veya daha fazla bölge sokmaktadır.


Genel olmamakla birlikte geleneksel konut bölgelerine baktığımızda, aşağıdaki sıralamanın geçerli olduğunu görüyoruz.

1- Dış Sofalı Plan Tipi: Yan yana sıralı odaların önünde sofa yer alır.

Eyvan: Üç taraf duvarla çevrili önü açık oturma alanı
Köşk: Sofanın devamı olan manzaraya yönelik oturma alanı

2- İç Sofalı Plan Tipi: (Karnıyarık plan tipi) Bu plan tipinde iki sıra oda odanın ortasında sofa yer alır. Sofalar tek yönlüdür.

3- Orta Sofalı Plan Tipi: Odalar sofanın dört bir yanında yer almaktadır. Sofanın biçimi dik açılı, planlı ya da oval olabilir. Orta sofanın aydınlanabilmesi için eyvan şeklinde bir ya da iki boşluk bırakılır. En fazla planlı orta sofa biçimi uygulanmıştır.

 4- Sofasız Plan Tipi               

Haremlik ve selamlık bölümlerinden meydana gelen konaklarda plan özelliklerinin değişmediğini görüyoruz. Tek bir ev söz konusuysa selamlık olarak başoda kullanılır. İki evden oluşuyorsa bu evlerin plan tipleri benzer özellikler gösterir. Plan tipleri değişmez.

Geleneksel Türk evi, çeşitli etkenler ile sistemleşen bir düzen ve sistem ilişkilerinden oluşmuştur. Organizasyonda her öğenin fonksiyonu, formu, bir başka öğe ile ilişkisi ve hacimdeki yeri kullanıcının eylem biçimine göre tasarlanmıştır.Bütün bu bakımlardan ahşap ev, her döneme uyum göstererek 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar, belki de Orta Asya’dan beri 1300 yıl süregelerek, Türklerin başlıca konutu olmuştur.







Arel, A. (1982), Osmanlı Konut Geleneğinde Tarihsel Sorunlar, İzmir.
Berk, C. (1951), Konya Evleri, İstanbul
Beşe, M. E. (1974), Safranbolu Çevresinde Köy Evleri, Ülkü, C.l, Sayı:12, s. 30-31
Çakıroğlu, N. (1952), Kayseri Evleri, İstanbul.
Eldem, S. H., (1964), Bursa’da Bazı Sofalar, , Akademi Mimarlık ve Sanat Dergisi, s.3-12, İstanbul.
Eldem, S.,H., (1967), Köçeoğlu Yalısı, Bebek, İstanbul
Eldem, S.,H., (1952), Türk Evi Plan Tipleri, İstanbul, (2. Baskı)
Eldem, S.H., (1973), “Yapı” Birsen Kitapevi Yayınları, İstanbul
Günay, R., (1981), Geleneksel Safranbolu Evleri ve Oluşumu, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
Hattap,Onat., S., (2002), Doğal Taş Malzeme Koruyucuların Performansının Artırılmasına Yönelik Deneysel Metot Araştırması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, MSGSÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Karpuz, H., (1984), Türk İslam Mesken Mimarisinde Erzurum Evleri, Başbakanlık Basımevi, Ankara.
Küçükerman, Ö.,(1996)., “Kendi Mekan Arayışı İçinde Türk evi”., s: 39-105, İstanbul.
Onat, S., (1990), Türk Evinin Çağdaş Yaşama Uyarlanması, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, YTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Özakın, R. (1987), Türk Evi, Yayınlanmamış Doktora Ödevi, İstanbul
www.restorasyon.org
Sözen M., Eruzun C.

2.2. Yöresel (Geleneksel) Plan Tiplerine Göre:

Osmanlı Döneminde konut kültürü belli bir olgunluğa ulaşmıştır ve buna göre geleneksel evler plan özellikleri, malzeme ve yapım tekniklerine göre gruplandırıldığında coğrafi bölgelerle tam örtüşmeyen konut bölgelerinin ortaya çıktığı görülmektedir. Doğan Kuban ise, iklim, yapı malzemesi ve tekniğinin esas alındığı yedi ayrı bölge olduğunu söylemektedir.

1-    Güneydoğu Anadolu’da Kuzey Suriye evleri ile ortak özellikler gösteren taş konut mimarisi, şehir olarak örnek verilirse; Ürgüp, Mardin, Diyarbakır.

Mardin Evleri

Kentin mimarisinde kullanılan temel malzeme kolay işlenebilen kalker taşıdır. Kapalı yaşam biçiminin tüm özelliklerini yansıtan Mardin Evleri, 4 metre yüksekliğe varan duvarlarla çevrelenir ve sokaktan ayrılır. Gerek planları, gerekse bezeme ve malzemeleri ile Anadolu konut mimarisinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan Mardin evleri, kente açık hava müzesi özelliğini kazandırmaktadır.

   

Yer aldığı tepenin güney yamacında, doğu - batı doğrultusunda çizgisel bir gelişmişlik gösteren bir yerleşim düzeni oluşturmaktadır. Sur içinde gelişmesi nedeniyle sivil ve dini mimarlık örneklerinin yer aldığı doku kademeli bir düzen oluşturur. Dokunun belirgin özelliği sokaklardır. Eğime paralel uzanan çizgisel sokaklar ve bunları dikine kesen geniş basamaklı sokaklar, bazen çıkmaz sokaklarla son bulmaktadır. Çıkmalar ve kabaltılar sokaklara hareketli görüntüler kazandırırlar. Lineer aks ortasında ve daha sonra Ulu Cami çevresinde oluşan ticaret merkezi, hanları ve geleneksel çarşıyı barındırırken, çarşının çevresinde zengin mahalleri, kademeli olarak da bunların etrafında daha mütevazi evlerin bulunduğu mahalleler yer alır. Eğimli bir yerleşme alanına sahip olan kent dokusunda, geleneksel evler, düşeyde gelişen, arazi eğimi ile uyumlu bir planlama anlayışı gösterir, böylece topografyanın teraslamalar biçiminde kullanımı söz konusudur.

Evler bazen araziyi düzleyerek, bazen de doğal zemini olduğu gibi kabul ederek inşa edilmiştir 1.

Genellikle 2 katlı olan evler zeminde avlulu giriş katı, üst katlarda yaşama mahallinden oluşur. Girişte, avluda; hela, ocaklı mutfak, ahır ve depo yer alır, geniş evlerde hizmetkar odaları bulunabilir. Selamlığın da bu katta yer aldığı örnekler mevcuttur.

Avludaki açık taş merdivenle üst kata ulaşılır. Bu katta, eğiminden dolayı teras ve yaşama biçimleri yer alır. Kapalı, yarı açık ve açık mekanların yer aldığı geleneksel Mardin evi, yaklaşık 4.00 x 4.00 m. boyutunda adeta modüler bir sistemin oluşturduğu bir planlama düzeni içerir. Yarı açık mekan olan eyvan ve revaklar bu modülasyon içinde bütünlüğe kavuşur. Modüler sistem içeren yaşam bölümlerinin yan yana gelişleri tekli, ikili, üçlü, L ve T şeklindeki yan yana gelişlerle tipi belirler. Yaşam birimleri ocak, dolap, nişler ve yüklüklerle donatılmıştır. Bu birimlere ya eyvandan ya da doğrudan teras veya avludan girilir. Eyvan genelde su elemanı ile donatılmış "selsel" oturma ve dinlenme mekanıdır. Geleneksel Mardin evinde cephe güneye yönelmiştir. Bu cepheye gösterilen özen, diğer cephelerde görülmez. Kapılar ve pencereler silmelerle bezenmiştir. Cephe düzenini yaşama birimleri, eyvan ve revaklar düzenler. Geleneksel taş teknolojisinin kullanıldığı Mardin evinde kalker taşından yığma yapım sistemi kullanılmış modüler arası kemerlerle yük zemine aktarılmıştır. Taşın dışında malzeme olarak, ahşap kapı ve pencerelerde alçı ocak ve tavan süslerinde, demir pencere şebekelerinde.kullanılmıştır.
1 (Alioğlu, F., Geleneksel Mardin Şehir Dokusu ve Evleri Üzerine Bir Deneme, Basılmamış Doktora Tezi, 1989, Şekil 1-2)

2- Erzurum ve doğusunda görünen ahşap hatıllı taş konut mimarisi; Erzurum, Kemaliye.


3- Doğu Karadeniz Bölgesi’nde göz dolmalı ahşap iskeletli konut mimarisi.


Düz arazinin azlığı dağınık yerleşimi ortaya çıkarır. Yöresel malzeme mimarinin oluşmasındaki en önemli etkendir. Ahşap çatkı yapı ve arasındaki dolgu tipik mimari öğelerdir.

Doğu KaradenizÇamlıhemşin’de kalas-yığma ahşap bir ambar (serander) ve aynı yöntemle yapılmış birev.  

AKÇAABAT ORTAMAHALLE,     TRABZON



RİZE GELENEKSEL BİR EV    ÖRNEĞİ 



4- Akdeniz ve Ege bölgesinin özgün ahşap iskeletli konut mimarisi.

 

Bodrum’un kübik taş evlerine Karatoprak’tan tipik bir örnek. Kula: Beyoğlu Evi’nde üst odalardan biri. Sekialtı, ocak ve tepe pencereleri. 

                                Kula: Kestaneciler Evi’nde eyvandan açık sofaya bakış. Antalya’da tipik dört eğimli çatı kuruluşu.

 KULA EVLERİ

Sokağa taşan çıkmalarıyla, geniş saçaklarıyla, yüksek duvarlarla çevrili iç avlularıyla, değişken sokak perspektifleriyle geleneksel Türk evi özelliklerini taşıyan bir yerleşim.

 

















BİR SOKAK PERSPEKTİFİ                                                             TİPİK KULASOKAĞI



BODRUM EVLERİ

Beyaz badanalı dış duvarları, küçük pencereleri, yüksek bahçe duvarlarından sarkan çiçekleri, dar, gölgeli taş kaplı sokakları ile tipik bir Akdeniz mimarisi.

 











GELENEKSEL BODRUM DOKUSU

KAŞ EVLERİ

Dar sokakları, karakteristik evleri ve tarihi eserleri iç içe olan, Akdeniz kıyısında küçük bir yerleşim. Beyaz badanalı dış duvarlar, ahşap çıkmalar, küçük pencereler, cephedeki arşitrav tipik mimari öğelerdir.

 













KARAKTERİSTİK BİR KAŞ SOKAĞI













Günay, Reha, Geleneksel Safranbolu Evleri ve Oluşumu, Kültür Bakanlığı Yayını, No: 456, Ağustos 1981.
Küçükerman, Önder, Turkish House, Kendi Mekânının Arayışı İçinde Türk Evi, T.T.O.K. Yayını, 3. Basım, 1988.
Sözen, Metin ''Anadolu Türk Mimarisi'', Anadolu Uygarlıkları, Cilt 5.
Ünver, S., Eldem, S.H., Amucazade Hüseyin Paşa Yalısı, T.T.O.K. Yayını, 1970.

5- Orta Anadolu’nun kırsal yerleşimlerinde görülen kerpiç konut mimarisi.

   

Arkeolojik araştırmalarla elde edilen bulgularda M.Ö. 5500 yıllarına dayanan 7500 yıllık bir kültür birikimine sahip Amasya ve yöresi, Kalkolitik Çağ, Tunç Çağı, Hitit, Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı kültürlerinde yerleşim bölgesi olduğu için açık müze-kent görünümünde.

Amasya, Osmanlı Sultanlarının birçoğunun şehzadelik dönemlerini yaşadığı, Osmanlı’yı Cumhuriyet’e taşıyan değerlerin yetiştiği, Ulusal Kurtuluş Savaşında milli iradenin oluştuğu, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde yeniden yapılanma kararlarının alındığı, Cumhuriyete giden ışıklı yolun başlıca kilometre taşı ve en önemli yazılı belge niteliğindeki Amasya Tamimi’nin yayımlanarak “milletin istiklalinin tamamen milletin azim ve kararına bağlı olduğu”nun vurgulandığı önemli bir yerleşim merkezi oldu.


Amasya’da Yeşilırmak kıyısında bir yalı: Hazeranlar Konağı

KAPADOKYA EVLERİ


KAPADOKYA, UÇHİSAR                               KAPADOKYA, AVCILAR                                      TİPİK BİR GÜZELYURT EVİ(GÖRÜNÜŞ,PLAN,KESİT)

6- Niğde, Kayseri yöresinde taş konut mimarisi.

   

Toroslar: Akseki, Ormana’da  sık ahşap batıllı, küçük moloz taşlarla yapılan yığma bir ev. Evin yarısı ahşap çatkı ve dış yüzü ahşap kaplamadır.

7- Orta Anadolu ile Balkanları kapsayan bölgede evler hımış tekniği ile yapılmıştır. Plan tipleri ve yapım tarzları aynıdır. Bursa evleri: Mudanya Evleri, Tire, Birgi (Ödemiş), Kula (Manisa), Kütahya, Amasya, Çankırı, Safranbolu, Kastamonu

Bursa evleriyle ilgili örneklemeler için Y.Mimar Hüsrev Talya'nın verdiği bilgilere göre bir değerlendirme yapılacak olursa, 15. yüzyıla tarihlendirilebilen Somuncu Baba'nın kerpiç duvarlı eviyle Uftade Tekkesi bitişiğindeki 16. yüzyıl evi en eski Bursa evleridir. Muradiye'deki 17. yüzyıl eviyle birlikte üç örnek günümüze ulaşabilmiştir. İlk ikisinin önemli bir bölümü yıkılmış olduğundan o döneme ait kesin yargıya ulaşmak güçtür.

Bursa evlerinin büyük çoğunluğu 19. yüzyılın ikinci yarısıyla 20. yüzyıl başlarına tarihlendirilebilen yapılardır. 15. ve 16. yüzyıl evleri kerpiç olmasına rağmen sonları ahşap strüktürlü ve bağdadi sıvalı olmak üzere biçimlenmiştir. Asıl Bursa karakteri, ahşap malzemenin ağırlıklı olarka yapı bünyesine girmesiyle doğmuştur.

Diğer bölgelerde olduğu gibi Bursa evleri de çoğunlukla iki katlıdır. Üç katlı olan örneklere rastlanılmakta ise de sayıları azdır. En önemli kat her zaman evin en üst bölümüdür. Üç katlılarda ara kat kışlık olduğundan basık tavanlı ve küçük pencerelidir. Buradaki yaşam kışın olumsuz etkilerinden korunmak üzere geçicidir. Çünkü bahar ve yaz ayları hep en üst katta geçirilir. 19. yüzyıl öncesine kadar iklim koşullarının çok sert olmadığı kesimlerde dış sofalı evlerin Anadolu'da yayılmış olduğu kabul edilmektedir. Bursa evleri de 19. yüzyıl ortalarına kadar dış sofalı örneklerle gelişmiştir. Ancak pencere camlarının Anadolu'da da kullanılmaya başlanmasından sonra tamamen açık olan sofaların kapatılma eğilimi, soğuklardan korunabilmek amacıyla yaygınlaşmıştır.

En eski açık sofalı plan tiplerinde odaların sofadaki diziliş biçimlerine göre bir sınıflandırma yapılabilmektedir. I, L ve U biçiminde oluşan planlar içinde en çok kullanılan L planlarıdır. Bursa evlerinin açık sofalarının bir köşesinde çoğunlukla köşkler ve tahtlar bulunması, plan tipini L ye dönüştürmüştür. Oda sayılarının çoğalması evin yatayda büyümesini sağlamıştır. Bazen iki uçta köşe yapıldığından büyük evlerin planlanmasında U tipi tercih edilmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dış sofa iç sofaya dönüşmüş, özellikle Kamıyarık türü Bursa evlerinin alt katı kerpiç, kerpiç dolgulu ahşap, ya da taş duvarlarla inşa edilmiştir. Üst katları ise ahşap karkas ve sık olarak yanyana dizilmiş düşey dikmelerin eğimli olması, bazen motifler oluşturması, yapı estetiğine de farklı değer kazandırmıştır.



19. yüzyıldan sonra evlerin dış yüzleri tümüyle sıvandığından cephelerin karakteri oldukça değişmiştir. Buna rağmen sıvanın üzerine uygulanan boyaların renkleri Bursa evlerine daha değişik özellikler kazandırmıştır.
Bursa'da 18. yüzyılın ikinci yarısına kadar Türk evinin klasikleşmiş tipi ve üslubu egemen olmuştur. Daha sonra, barok üslubun etkileri İstanbul'dan Bursa'ya da sıçramıştır. Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi'nin sonuna kadar her tür gelişme, güçlü biçimde yansıma olanağı bulmuştur. Bursa çevresinde topografik ve iklimsel özellikle birbirine benzemesine rağmen etnik çeşitliliğin ortaya koyduğu farklılıklar vardır. Ancak bu farklılıklar daha çok ev kullanımından kaynaklanan mekan örgütlenmesiyle ilgilidir. Etnik grupların üretim biçimi ve ilişkileri, sosyal yaşam içindeki gelenek ve görenekler, mekan kullanımını yakından ilgilendirmektedir.
Etnik farklılığın getirdiği mekan çözümleri için Bursa'nın çok yakınında ve doğusunda küçük bir Türkmen köyü olan Cumalıkızık ile yine aynı çevrede Bursa'nın batısında yer alan Zeytinbağ/Trilye kıyı köyü örneklemeye alınabilir.
Cumalıkızık köyü tarımsal üretime ve hayvancılığa dayalı bir köydür. Evler tarımsal alanlar küçülmemesi için birbirine çok yakın ve küçük bahçeli tutularak sık dokulu yerleşme oluşturulmuştur. Buna karşılık küçük de olsa bahçelerdeki ağaçlar evlerin yüksekliklerini aştığından ve bahçeler çeşitli yeşilliklerle bezenmiş olduğundan doğayla içiçedir. Cumalıkızık evleri, Bursa evlerinin temel özelliklerini taşımaktadır. Plan şemaları dış ve iç sofa olarak gelişmiş ancak Bursa evleri kadar ayrıntıları özen çözümlenmemiştir. Köy ve kent evlerindeki bu temel farklılık, gerçekte tüm bölgelerde kendini belli etmektedir.
Cumalıkızık köyünün tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlaması, alt katların ahır olarak düzenlenmesini zorunlu kılmıştır. Anadolu'nun çoğu köylerinde görülebilen bu çözüm hayvanları daha kolay besleyebilme ilkesinden kaynaklanmaktadır. Zeytinbağ ise, Rumlarla Türklerin birlikte yaşadığı, yaşayan grupların özelliklerinin evlerin tasarımına çok yönlü yansıdığı ilginç bir kıyı yerleşmesidir. Rumların başlıca geçim kaynakları ipekçilik ve balıkçılıktı. Zeytinbağ bugün Rumlarla bir zamanlar birlikte yaşamış ailelerin ikinci kuşak devamının yaşadığı küçük bir kasabadır. Artık ipekböcekçiliği yapılmamaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri ipek dokumacılığın devam etmeyişi ve pazarlama olanaklarının ortadan kalkmasıdır. Yoğun olarak zeytincilik yapılan yörede, Cumalıkızık'taki evlerin alt katlarındaki ahırların yerini zeytin depoları almıştır. İnsan yaşamına ayrılan üst katlara ise odalardan başka, ipek böcekçiliği yapılan dönemlerde kozalıklar ilave edilmiştir. Bu kozalıklar, ya odalardan birini bu işe ayırarak ya da yalnız bu amaç için ayrı bir mekan düzenlenerek oluşturulmuştur. Tasarımı açısından Bursa eviyle büyük bir benzerlik göstermesine karşılık, mekan örgütlenmesi ve işlevsel açıdan oldukça farklıdır.


Bursa ve çevresinde geleneksel yaşam biçiminin bazı uzantılarına halen rastlamak mümkündür. Bursa merkezindeki avlulu hanlar yine eskisi gibi işlev görmektedir. Eski mahallelerde aileler bahara doğru evlerini boyamakta, kapı önlerini süpürmektedir. Günlük ev işlerinin sona ermesiyle öğleden sonraları kapı önlerinde komşularla sohbet ederek geçirilmektedir. Baharlarda Uludağ yolu üzerinde ya da diğer mesire yerlerinde tatil günü geziler yapılmaktadır. Dini bayramlarda komşuluk ilişkileri artmakta büyüklerin elleri öpülmektedir.

                                                               
Bursa: Yenişehir, Şemaki Evi’nde  Edirnekâri dolap kapakları. Bursa: Muradiye Evi’ndi hücre üzerindeki            Klasik Osmanlı kalem işi bezeme.

Geleneksel yaşam biçiminin tümüyle devam etmesi, birçok koşulun değişmesi yüzünden artık olanak dışıdır. Kente göçlerle insanlar gelmekte, yerleşme sorunları doğmakta, bu nedenle yoğun yapılaşmaya açılan Bursa'nın yerleşim alanlarında tarihsel özelliklerle yüklü görkemli evler hızla tüketilmektedir.
Marmara Evleri'nin özelliklerini yansıtabilen kentlerimizin başında İstanbul gelir. İki büyük imparatorluğun merkezi olarak kültür birikimlerini kuşaktan kuşağa aktarabilen İstanbul, son otuz yıl içinde pek çok değerini yitirmiş olmasına karşın yine de çok az kalan örnekleriyle tarihi kimliğini sürdürmektedir.(İstanbul/Edirne)


8- Başkent, İstanbul ve Marmara evleri bir önceki grubun gelişmiş örneklerini oluştururlar.

Cumalıkızık evleri geleneksel malzeme olan taş üzerine ahşap çatkı içi kerpiç dolgu yapılardır. Yeni yapılarda kerpiç yerine tuğla kullanılmıştır. Sarı, beyaz, mavi, mor renklerle boyalı evlerin çatıları alaturka kiremitle örtülüdür. Organik yerleşmeye uygun olarak köşe dönüşleri pahlı olan evler farklı dönemlerde, farklı üslupların özelliklerine göre yapılmıştır. Evlerin ne kadar eski oldukları pek belirgin değildir. Köyde bulunan 10-12 kadar tepe pencereli ev III. Selim dönemi özellikleri göstermektedir.

Evler 2 ya da 3 katlı olup , genellikle iki kanatlı bir kapıyla avluya geçiş sağlanmaktadır. Ahşap hatıllı kaba yontu taş duvar ile sınırlı avlunun zemini toprak veya kayrak taşıdır. Zemin katta çoğunlukla kiler, ahır ve tuvalet, üst katlarda odalar yer almaktadır. İkinci katlar evin kışlık, üçüncü katlar ise yazlık bölümüdür. Evlerin giriş kat cephelerinde mahremiyet açısından dışa açılan pencere olmayıp, üst katlarda yapı cumbalar ile sokağa taşmakta, pencereleri kafesler süslemektedir. Çoğu evin penceresinden bakıldığında sokağın sonunu görmek mümkündür. Her evde bir baş oda sokaktan da algılanmakta, bazı evlerde işlemeli tavana sahiptir.

Cumalıkızık konutlarında odanın kuruluşunda çıkıntı yapan tek öğe ocaktır. Ocaklar Türk evi odasının planlamasını etkileyen en önemli elemanlardandır. Odadaki oturma sekisi ocağa yönlendirilir. Ocakların üst kısmı genellikle piramidal bir örtü ile kapatılmış olup ahşap ve alçıyla kurulmuşlardır. Bu örtü üzerinde genellikle kandillikler yer almaktadır. Ocakların iki yanında ise odunların konulması için tembellik adı verilen nişler bulunur. Ocağın yaşmak kısmı değişik formlarda biçimlendirilerek oda süslemesi zenginleştirilmiştir.

Köydeki ocakların çoğu fonksiyonlarını yitirdikleri için önlerine duvar örülerek kapatılmışlardır. Günümüze kalanların çoğu da harap durumdadır.

Odalardaki önemli yapı öğelerinden biri de kapı, pencere ve dolapların üst sınırlarını belirleyen ahşap raf silmesidir. Odalar yerine göre sokağa, meydana ve camiye yönlendirilmişlerdir. Yapı içine, denetimli mekanlara doğru düzenlenmiş örnekler de vardır. Yörenin soğuk ve yağışlı iklimine karşı, daha iyi korunmuş ve daha kolay ısıtılabilen "kışlık odalar" yapının uygun yerine konulmuş olup, pencereleri ve kapıları daha küçüktür. Ara kat şeklinde biçimlenen bu odalarda yükseklik azaltılmış, ısıdan kazanç sağlamak maksadıyla ahır üzerinde yer seçmişlerdir.Odalar yaşayanların bütün günlük gereksinimlerini karşılayacak şekilde tasarlanmıştır. Yıkanma işlemi için dolabın yapısı içinde gusülhane adıyla bir bölüm kurulmuştur.



Yapıların üst kat yükseklikleri zemin kata göre oldukça düşüktür. En eski yapılarda zemin kat yüksekliğinin daha düşük olduğu görülmektedir. Yapıların üst katında yer alan odalara ışık sağlamak ve odayı daha güzel göstermek için renkli camlarla bezenmiş tepe pencerelerine de çokça yer verilmiştir. Bu tarz revzen pencerelere Türk evlerinde 17.yy'ın ikinci yarısında rastlanmaktadır.



Konutlar genellikle 2-3 katlı olup, zemin kat genel hizmetlere ayrılmıştır. Hayat yapının en hareketli mekanıdır. Ahır, samanlık, wc hayat içinde veya çevresinde yer alır. Üst kat rutubetten korunmak üzere bu mekanda yer alan ahşap direkler üzerinde yükselmektedir. Cumalıkızık köyü yapılarında hayat iklime ve manzaraya göre yönlendirilmiş olup yan duvarları sağırlaştırılmıştır. Zemini kayrak taşlarla kaplıdır. Hasat zamanı ürün burada istiflenir. Ekmek buradaki fırınlarda pişirilir.



Oda kapılarının hepsi dış sofalı plan tipine uygun olarak sofaya geçişi sağlar ve hepsinde eşik bulunmaktadır. Oda kapıları genellikle aynalıdır. Döşeme ve tavan kaplamaları ahşap olup fazla süslemelere yer verilmemiştir.
Konutlarda kullanılan merdivenler tek kollu ve düzdür. Merdivenlerin ilk birkaç basamağı taş olup bu bölüme pabuçluk denir. Ayrıca avluda beslenen hayvanların üst kata çıkmalarını önlemek için her evin hayattan başlayan basamağının önünde bir tahta kapı vardır.

BÖLÜM 3

3. SONUÇ

Anadolu'daki yerleşmeler, gelenekler, bölgesel veriler, uygulama ilkeleri ve koşullara bağlı olarak biçimlenirler. Bu oluşum ve biçimlenmede Anadolu insanının yaşamının ve toplum yapısının etkisi açıkça görülür.

Anadolu'daki geleneksel konut yerleşmeleri, planlama ilkeleri ve mekânsal örgütlenmeler açısından benzerlikler gösterir. Bölgesel özellikler yerleşmelerin dağınık ya da toplu dokuda oluşmasında etkendir. Yerleşmelerde yalın ve doğal biçimler etkilidir.

Geleneksel Anadolu evi dış çevre ve iç çevre olarak ele alınabilir.

    

DIŞ ÇEVRE

Bazen bir çeşme ya da bir dinsel merkezin bulunduğu meydanı çevreleyen sokaklarla oluşan mahalleler yerleşmenin özelliğini yansıtırlar. Sokaklar topoğrafik özelliklere uyar ve genellikle insanla beraber yüklü bir hayvanın geçebileceği ölçektedir. Bazı yerleşmelerde sokak üzerine taşan saçaklar kapalı, samimi ve değişken perspektifli mekân etkileri oluştururlar. Bu organik sokakları bölgesel özelliklere göre bazen ahşap payandalı ya da taş konsollu çıkmaları ile yapı kütleleri, bazen de yüksek bahçe ya da avlu duvarları sınırlar.

İÇ ÇEVRE

Bahçe, avlu ve avluyu çevreleyen mekânlardan oluşur. Her şey kullanıcının yaşama biçimi ve günlük eylemlerine göre tasarlanmıştır. Genel özellikler şöyle özetlenebilir:


İç ve dış çevre arasında plan düzeninden doğan sıkı bir ilişki vardır. Zemin kat genelde sokak cephesinde kapalı tutulmuştur. Üst katlarda çıkmalarla sokağa açılır. Evler yaşamın yoğun olarak geçtiği bahçe ya da avluya yönelirler.

Evlerin plan şemaları ve kullanılan malzemeler Anadolu'nun değişik bölgelerinde değişik koşul ve bileşenlerde ortaya çıkmaktadır. Bunda iklim, çevresel koşullar, yöresel topografik durum gibi pek çok etken söz konusudur.

     Yerleşmelerle ilgili bölgesel veriler şu yapım gruplarını karşımıza çıkarmaktadır:




3.1. Anadolu Evlerinin Yaşaması Süreci

Anadolu evi bu gün can çekişmektedir. Yaşantımızdan uzaklaşmaktadır. Sımsıcak izleri günümüz toplumunun kalplerinde yaşamakla birlikte, ayakta kalan örnekler her gün birer ikişer yok olup gitmektedir. Koruma amaçlı yasalarla verilen uğraşlarda bu trajik sonuca engel olamamaktadır. Sımsıcak izlerini kalbinde taşıyan halkımız da bu acı sona ilgisiz kalmaktadır.


Nedenleri:


3.1 Sosyal
3.2 Kültürel
3.3 Parasal
3.4 Endüstriyel
3.5 Geleneksel
3.6 Ulaşım
3.7 Eğitim
3.8 Yapım  Özellikleri  ve  Malzeme; gibi   çeşitli    nedenleri   vardır.   Bu nedenlerle Anadolu evi korunmaya alınmış olsa bile yok olup gitmeye mahkum gözüküyor.


Eskinin korunmasında zorluklar bulunduğuna göre bu ata yadigarını çağdaşlaştırarak yeniden inşa etmek çözüm olabilir. Özellikle toplu konut sahalarında, Anadolu’nun muhtelif yerleşme bölgelerinde yepyeni tasarımlarla bu gelenek yaşatılabilir.


İç mekanlar, iç donatım elemanları çağdaş yaşam şartlarına göre dizayn edilebilir.
Basın ve yayın organlarıyla toplum bilinçlendirilebilir. Üniversitelerde normal programların arasına bu bilinçlenmeyi sağlayacak ek programlar yerleştirilebilir. Mimarlık eğitiminde geleneksel Anadolu evinin ağırlığı olabilir. Yatırımcı ve araştırmacı kuruluşlar bu yenileştirme ve çağdaşlaştırma operasyonları için modeller geliştirebilir. Malzeme üreten firmalar, bu anlayışa paralel olarak geleneksel motiflere ağırlık verebilir.
Böylece eski mükemmel örnekler restore edilerek toplumun hizmetine sunulurken, diğer taraftan da bu işe gönül vermiş genç mimarlar yepyeni fakat geleneksel tavırlı Anadolu evleri ile kentlerimize çağdaş bir görünüm verebilirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder