FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
Mimarlık Mimari Tasarım Yüksek Lisans
Bölümü
2006-2007 Bahar Yarıyılı Dönemi
FAS 002 KENT BİÇİMİ
(Eyüp İlçesi Örneği)
Öğr. Gör: Prof. Dr. Güzin KONUK
ÖĞR : 0609361035 Osman ŞİŞEN
Mimar (İ.K.Ü.)
- I -
- İÇİNDEKİLER -
BÖLÜM 1
ÖZET
1
1.
MEKANSAL İLİŞKİLERİNİN VE KENTSEL FORM BELİRLEYİCİLERİNİN
ÜZERİNDE EYÜP İLÇESİ ÜZERİNDE İRDELENMESİ 3
1.1. GİRİŞ
3
1.2. İLÇE HAKKINDA GENEL BİLGİLER 4
1.3. DOĞAL YAPI
7
1.3.1.
Genel Konum
7
1.3.2.
Topografya
8
1.3.3.
Jeolojik Yapı
10
1.3.4.
Rüzgar ve Oryantasyon
12
1.3.1.’TARİHSEL GELİŞİM
13
1.3.1.’Bizans Öncesi (İlkçağlarda)
13
1.3.2.’Bizans Dönemi
14
1.3.3.’Osmanlı Dönemi
14
1.3.4.’20. yy. Dönemi
17
1.4. TOPLUMSAL YAPI 22
1.4.1.
Sosyal Yapı
22
1.4.2.
Nüfus
22
1.4.3.
Ekonomi
22
1.4.4.
Kültürel Yapı
22
1.5. MEKANSAL YÖNLENDİRİCİLER
23
1.6. MEKANSAL BİÇİMLENİŞLER
24
1.7. İNSAN KENTSEL MEKAN İLİŞKİLERİ
27
BÖLÜM 2
SONUÇ
28
Kronolojik Sıraya Göre Eyüp Sultan’daki
Mabetler
33
Kaynakça
34
EKLER (HARİTALAR)
BÖLÜM
1
ÖZET
Çalışmanın asıl amacı olan
kentsel form belirleyicilerini ortaya koymak.
Kentlerdeki biçimlenişlerin oluşumlarını ve bu biçimlenişleri etkileyen faktörleri inceleyeceğimiz bu araştırmada, kent hakkında verilen genel bilgilerden sonra kentin oluşumunu etkileyen faktörleri ele aldık.
Kentlerdeki biçimlenişlerin oluşumlarını ve bu biçimlenişleri etkileyen faktörleri inceleyeceğimiz bu araştırmada, kent hakkında verilen genel bilgilerden sonra kentin oluşumunu etkileyen faktörleri ele aldık.
- DOĞAL YAPI ; Coğrafi olarak kent formunu
belirleyen çeşitli faktörleri ortaya koyduk.
Genel konum
Topografya
Jeolojik
yapı
Rüzgar
ve oryantasyon
- TARİHSEL GELİŞİM ; Geçmişten günümüze
kadar gelen aktarılmış bazı tarihsel-kültürel zenginlik ve mirasın kentin
çekirdeğinin gelişimine olan etkisi ele alındı.
Bizans
öncesi dönem
Bizans
dönemi
Osmanlı
dönemi
20.
yy. dönemi
- TOPLUMSAL
YAPI ; Toplumun bir takım özelliklerdeki yapısının kentin biçimini etkisi
altına alış varyasyonlarından bahsedildi.
Sosyal
yapı
Nüfus
Ekonomi
Kültürel
yapı
- MEKANSAL
YÖNLENDİRİCİLER ; Kentteki farklı yapısal ve işlevsel özelliklerdeki
dokuların belirleyiciliğinden söz edilmektedir.
- MEKANSAL
BİÇİMLENİŞLER ; Konumlanmadaki yerleşimin kentin biçimlenişindeki
yönlendiriciliği ve ağır basan öğelerinin olduğu bazı özel ve kamusal
mekanlardan bahsedilmektedir.
- İNSAN
KENTSEL MEKAN İLİŞKİLERİ ; İnsan yerleşimlerindeki sirkülasyonun mekanlar
ve insanlar arasındaki etkileşim-değişim çeşitliliğini nasıl etkilediğinin
göstergelerinin sunusu yapılmaktadır.
SONUÇ
; Araştırmanın bu son bölümü ise tüm bu faktörlerin ve ilişkilerin örnek bir
mekan olarak Eyüp ilçesi merkezinde irdelendiği bölümdür. Tüm bu belirleyiciler, yönlendiriciler ve
biçimlenişler kent üzerinde araştırılmış; kentin tarihi, sosyo-ekonomik ve
doğal yapısı incelenerek kent formuna etkileri incelenmiştir.
1.
MEKANSAL İLİŞKİLERİNİN VE KENTSEL FORM BELİRLEYİCİLERİNİN EYÜP İLÇESİ ÜZERİNDE
İRDELENMESİ
1.1
GİRİŞ
İnceleyeceğimiz kentin
kentsel formu etkileyen faktörleri somut bir örnek üzerinde gözlemlemek
gerekir. Bu açıdan da ele aldığımız kentin;
·
Tüm
tarihi yaşamış olması,
·
Eski
ve yeni kent dokusunu içinde barındırmış olması
·
Konumu
açısından da önemli bir mevkide olması
gerekir. Yapacağımızda
Eyüp ilçesini ele almamızın nedeni saydığımız niteliklere sahip olmasıdır.
Son derece hızlı bir değişimin
yaşandığı ülkemizde insanlarımız gibi şehirlerimiz de bir kimlik bunalımı yaşamaktadır.
İslâm âleminin ve Osmanlının gözbebeği olan tarih kentimiz İstanbul'umuzun
Eyüpsultan ilçesi de bu erozyondan nasibini almıştır.
Osmanlının dini ve sivil
mimarisinin nadide örneklerinin kalıntılarını içinde bulunduran bu kutsal
belde, Türklerin ilk yerleşim merkezi olma özelliğini de kendisinde
bulundurmaktadır.
Osmanlı ruhunun rakikliğini,
nezafetini, zarafetini tüm eserleriyle yaşatan ve yansıtan Eyüp sultan... içine
girildiğinde insana huzur ve mutluluk bahşeden, çıkıldığında ise hasret ve özlem
veren Eyüp sultan...
Ne var ki son 70 yılda ne
yapacağını bilmeyen, bir hedefi ve ideali olmayan yönetimler marifeti ile;
insanlarda olduğu gibi şehirlerde de yozlaşma kendini göstermektedir. Ortak
dava ve hedef sahibi olmayan insanlardan meydana gelen milletlerin, milletler
ailesi arasında yer bulmaları ve bu yeri muhafaza etmeleri mümkün değildir.
Toplumlar tarihlerini iyi bilmelidirler ki ellerindeki değerlere sahip
olabilsinler. Aksi takdirde ne yapacağını bilemez ve başkalarını körü körüne
taklit ederler. Bu anlamda "kendi kimliğine sahip çıkma ve bunu geleceğe
taşıma" görevini
(vazifemiz olmamakla beraber) biz deruhte etmeye çalıştık.
Bu çalışmalarımız sırasında
gördük ki; altı asırlık geçmişi yetmiş yılda yok edememişler.
Bizler tarihten bugüne
kalan bütün eserleriyle Eyüp sultan’ı yeniden Osmanlı kenti haline dönüştürürken,
insanımıza da ecdadımıza tanıtmak istedik. Bu belde-i tayyibede yaşamanın ayrıcalığını
tadacaksınız.
1.2. İLÇE
HAKKINDA GENEL BİLGİLER
EYÜP
İstanbul'un
Avrupa yakasında, İstanbul surlarının hemen dışındadır. Doğusunda Kağıthane ve
Beyoğlu, güneyinde Fatih ve Zeytinburnu, batısında Bayrampaşa ve Gaziosmanpaşa
ilçeleri vardır. Eyüp ilçe sınırları mücavir alanı kuzeyde Karadeniz'e kadar
uzanmaktadır.
Yüzölçümü 242 kilometrekare olan Eyüp, Kemerburgaz bucağını da içine almaktadır. Eyüp'ün, Haliç'e 2,6 kilometre kıyısı vardır. Daha önce Eyüp ilçesi sınırları içinde olan Bayrampaşa, 1990'da ilçe yapılarak Eyüp'ten ayrılmıştır.
Eyüp İlçesi yerleşme alanındaki mahalleler Eyüpsultan Merkez, Nişanca, Defterdar, Düğmeciler, İslambey, Rami Cuma, Topçular, Rami Yeni, Silahtarağa, Sakarya, Alibeyköy Merkez, Esentepe, Karadolap, Yeşilpınar, Akşemseddin, Çırçır, Güzeltepe ve Emniyettepe mahalleleridir. Eyüp ilçesi kırsal alanında Kemerburgaz Belediyesi ve bağlı olarak Mimar Sinan ve Mithatpaşa mahalleleri , Göktürk Beldesi ile Akpınar, Ağaçlı, Çiftalan, Ihsaniye, Işıklar, Odayeri, Pirinççi ve Yayla köyleri yer almaktadır.
Eyüp semti, Fetih'ten sonra Fatih Sultan Mehmet'in, Eyüp Sultan Türbesi’ni yaptırmasıyla gelişmeye başlamıştır. Aynı yıllarda bu yapılara eklenen medrese, aşhane, kütüphane, imaret, hamam ve diğer yapılar çevresinde, Eyüp'teki doku oluşmaya, ilçe şekillenmeye başlamıştır.
Eyüp'te, Osmanlı'nın tipik karakterini yansıtan tarihi yapılaşmanın içine 19. yüzyılda batı tarzı yapılar da katılmaya başlamıştır. 1930'lu yıllardan itibaren, Haliç çevresi fabrikalarla dolmaya başlamış, kıyıdaki tarihi yapılar, sahilsaraylar yıkılarak yerlerine irili ufaklı fabrika ve imalathaneler inşa edilmiştir. Son dönemlerde Haliç’in etrafı temizlenmesine rağmen Eyüp, henüz eski güzelliğine ve canlılığına kavuşamamıştır.
Yüzölçümü 242 kilometrekare olan Eyüp, Kemerburgaz bucağını da içine almaktadır. Eyüp'ün, Haliç'e 2,6 kilometre kıyısı vardır. Daha önce Eyüp ilçesi sınırları içinde olan Bayrampaşa, 1990'da ilçe yapılarak Eyüp'ten ayrılmıştır.
Eyüp İlçesi yerleşme alanındaki mahalleler Eyüpsultan Merkez, Nişanca, Defterdar, Düğmeciler, İslambey, Rami Cuma, Topçular, Rami Yeni, Silahtarağa, Sakarya, Alibeyköy Merkez, Esentepe, Karadolap, Yeşilpınar, Akşemseddin, Çırçır, Güzeltepe ve Emniyettepe mahalleleridir. Eyüp ilçesi kırsal alanında Kemerburgaz Belediyesi ve bağlı olarak Mimar Sinan ve Mithatpaşa mahalleleri , Göktürk Beldesi ile Akpınar, Ağaçlı, Çiftalan, Ihsaniye, Işıklar, Odayeri, Pirinççi ve Yayla köyleri yer almaktadır.
Eyüp semti, Fetih'ten sonra Fatih Sultan Mehmet'in, Eyüp Sultan Türbesi’ni yaptırmasıyla gelişmeye başlamıştır. Aynı yıllarda bu yapılara eklenen medrese, aşhane, kütüphane, imaret, hamam ve diğer yapılar çevresinde, Eyüp'teki doku oluşmaya, ilçe şekillenmeye başlamıştır.
Eyüp'te, Osmanlı'nın tipik karakterini yansıtan tarihi yapılaşmanın içine 19. yüzyılda batı tarzı yapılar da katılmaya başlamıştır. 1930'lu yıllardan itibaren, Haliç çevresi fabrikalarla dolmaya başlamış, kıyıdaki tarihi yapılar, sahilsaraylar yıkılarak yerlerine irili ufaklı fabrika ve imalathaneler inşa edilmiştir. Son dönemlerde Haliç’in etrafı temizlenmesine rağmen Eyüp, henüz eski güzelliğine ve canlılığına kavuşamamıştır.
Eyüp merkez yerleşmesi sit alanı ve koruma alanı ile
Haliç sahilinde ve koruma alanının batısında anıt eserleri ve sivil mimarlık
ürünü tescilli yapıları içermektedir. Eyüp Tarihsel ve Kentsel Sit Alanı
Eyüpsultan Külliyesi ve yakın çevresini, Nişanca ve Defterdar mahalleleri ile
Düğmeciler Mahallesi’nin bir kısmını içine alan 109 hektar büyüklüğünde bir
alandır; koruma alanı ise Eyüp Merkez Mahallesi’ni, Düğmeciler ve İslambey
mahallelerinin bir kısmını ve tarihi Eyüp Mezarlığı’nı kapsayan 168 hektar
büyüklüğünde bir alandır.
Piyer Loti:
Ünlü Fransız romancı Pierre Loti, 1850-1923 yılları
arasında yaşadı. Gerçek adı Louis Marie Julien Viaud olan yazar aynı zamanda
bir deniz subayıydı. 1867 yılındaki Okyanusya seferi sırasında, Büyük
Okyanus’ta yetişen bir çiçeğin adı olan Loti takma adını aldı. Mesleği
sayesinde Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkelerini, kültürlerini görme fırsatı buldu ve
yazdığı anı ve romanlarda bu seyahatlerinde edindiği bilgilerden çok
faydalandı. Denizcilik öğpreniminin ardından 1881’de yüzbaşı, 1906 yılında da
albay rütbesini aldı. İstanbul’u da ziyaret eden Loti, bu şehirden ve Osmanlı
kültüründen çok etkilendi ve daha sonra defalarca buraya gelerek uzun süre burada
yaşadı. İstanbul’a ikinci gelişinde (1879) o zamanın Osmanlı Dönemi
Türkiyesi’ni anlattığı “Aziyadé” adlı romanına adını veren kadınla tanıştı.
Loti, bu romanla birçok eleştirmenden olumlu not aldı ve geniş bir kitle
tarafından tanınmış oldu. Daha sonra roman yazmaya devam etti ve birçok önemli
yapıta imzasını attı. Gözlem yönü kuvvetli olan Pierre Loti, yazılarında
oldukça yalın bir dil kullandı ve aşk, ölüm, umutsuzluk gibi öğelere fazlaca
yer verdi.
Eyüp sırtındaki Pierre Loti Kahvesi, bütün Haliç’in
tepeden görülebildiği, doğal ve sakin bir mekan. Eyüp, dini mekanları,
mezarlıkları, doğal güzellikleriyle önemli ve eski bir yerleşim bölgesi.
Eyüp’ten Eminönü’ne kadar tüm Haliç’in tepeden görülebildiği Pierre Loti
Kahvesi, yerli ve yabancı turistlerin oldukça ilgi gösterdiği bir yer. Osmanlı
kültürüne ve yaşayış biçimine hayranlık duyan yazar Pierre Loti, İstanbul’da
bulunduğu dönemlerde bu kahveye sürekli gelirdi. Özellikle nargileye meraklı
olan Loti, burada saatlerce oturur, insanlarla sohbet ederdi. Kahvehaneye,
Eyüp’ten arabayla veya mezarlıkların içinden geçen patika yoldan yaya olarak
ulaşılabiliyor. Hafta içi öğlen saatleri dışında, oldukça kalabalık olan Pierre
Loti Kahvesi’ne turistlerin yanı sıra İstanbullular da ilgi gösteriyor.Kahvenin
arkasında kalan bölümde ise inşaatı bitmiş ve faaliyete geçmesi beklenen , eski
İstanbul evleri şeklindeki apart hotel evleri, restoran ve kafeden oluşan bir
kompleks bulunuyor. Divanyolu’ndaki caddeyle birlikte buraya da Pierre Loti’nin
adı verildi.
Yıllara Göre Eyüp Nüfusu: 1997 (233.713), 1990 (200.045), 1985
(377.187), 1980 (331.507), 1975 (297.218), 1970 (238.831), 1965 (168.417), 1960
(180.011)
Yerleşim Alanları
Eyüp tarihi yerleşiminde kuruluş devrinin yapı
tarzını yansıtan bina sayısı oldukça azalmıştır. Zamanının tek katlı göçmen
evleri, yerini çok katlı yapılara bırakmıştır. Bir çok mahallede sanayi ve
konut alanları içiçedir.
Eski Edirne Asfaltı boyunca kuzeye gidildikçe
mahallelerdeki konut oranı yükselmektedir. Yıldırım ve Kartaltepe mahallerinde
konut yerleşimi ağırlıklı olarak gelişmiştir. Alibeyköy'de gecekondu yerleşimi hakimdir. Toplu
konut alanlarının planlandığı kuzeye ve iç kısımlara gidildikçe konut dokusunun
yoğunluğu azalmaktadır.
Kemerburgaz
2-3 katlı konutların oluşturduğu plansız gelişmiş bir kırsal yerleşim alanıdır.
Son yıllarda kurulmaya başlanan uydu kent hüviyetindeki yerleşimler
Kemerburgaz'ın çehresini değiştirmiş, kırsal özelliklerinden uzaklaşmasına
sebep olmuştur. Ancak Kilyos yolu üzerinde kurulan ve iki katlı bağımsız bahçeli
evlerden oluşan yeni konut alanları daha az rahatsızlık vermektedir.
Ticari
ve Endüstriyel Alanlar
1985
yılına kadar küçük ticarethanelerin bulunduğu Eyüp ilçesinde, bu tarihten
itibaren bir canlanma görülmüştür. Bunun nedeni, kuru gıda toptancılarının geçici
de olsa, Rami Kışlası civarında faaliyet göstermeye başlamasıdır. Bayrampaşa,
Rami ve Topçular endüstrinin yoğun olduğu yerlerdir ve üretilen ürünlerin büyük
bir kısmının pazarlandığı ve toptan satışının yapıldığı özel alanlardır.
İstanbul'un diğer bölgelerinden işgücü çekmektedir.Kuzey’ de Kemerburgaz' da
gelişimi çok sınırlıdır, elektronik devre elemanları firmaları, su şişeleme ve
tekstil fabrikaları bulunmaktadır.
1.3. DOĞAL YAPI
1.3.1. Genel Konum
Eyüp İstanbul Metropoliten Alanı’nın Batı Yakası’nda, Çatalca
Yarımadası’nda yer almaktadır. İlçe doğuda Sarıyer, Şişli, Kağıthane,
güneydoğuda Beyoğlu, güneyde Fatih ve Zeytinburnu, güneybatıda Bayrampaşa,
batıda ve kuzeybatıda Gaziosmanpaşa ilçeleri ile çevrilidir. İlçe Haliç’in son
bulduğu noktada başlayan, kuzeyde Karadeniz kıyılarına kadar uzanan 242 km2’lik
geniş bir alana sahiptir.
Bu geniş alanda Haliç kenarındaki tarihi çekirdek çevresinde
gelişen kentsel yerleşme alanları ile metropoliten alanın kuzeyindeki orman ve
havza kuşağı içinde kalan kırsal yerleşmeler yer almaktadır.
Eyüp İlçesi yerleşme alanındaki mahalleler Eyüpsultan
Merkez, Nişanca, Defterdar, Düğmeciler, İslambey, Rami Cuma, Topçular, Rami
Yeni, Silahtarağa, Sakarya, Alibeyköy Merkez, Esentepe, Karadolap, Yeşilpınar,
Akşemseddin, Çırçır, Güzeltepe ve Emniyettepe mahalleleridir.
Eyüp ilçesi kırsal alanında Kemerburgaz şube ve bağlı olarak Mimar Sinan
ve Mithatpaşa mahalleleri , Göktürk Beldesi ile Akpınar, Ağaçlı, Çiftalan,
Ihsaniye, Işıklar, Odayeri, Pirinççi ve Yayla köyleri yer
almaktadır.
Eski çağlardan beri bulunduğu konum itibariyle insan
topluluklarının yaşamasına uygun ortamlar sunan bu coğrafyada Eyüp İlçesi
kırsal alnının payına düşen arkeolojik buluntular da vardır.
1.3.2 Topografya
Arazinin topoğrafyası ile yerleşmenin genel biçimi arasında sıkı
bir ilişki vardır. Yerleşmenin konumlandığı arazinin düz ya da engebeli oluşu
yerleşmedeki yolların geçirilmesini, toplanma mekanlarının yerlerini, yapıların
zemine oturtulma tekniklerini ve şekillerini etkiler.
Eyüp İlçesi’nin kırsal alanı kuzeybatıya, Karadeniz’e doğru
uzanmaktadır. Kentsel alan engebeli bir yüzeyde yerleşmiş olmasına karşın
Eyüp’ün kırsal alanı fazla yüksek olmayan tepeler, sırtlar ve hafif
düzlüklerden oluşmaktadır. Batı Yakası’nda ‘su bölümü hattı’, Doğu Yakası’na
kıyasla, yakın olduğundan akarsular güneye, Haliç’e doğru akmaktadır. Eyüp
İlçesi’nin bu bölümü doğusundaki Sarıyer İlçesi ile birlikte İstanbul’un Kuzey
Bandı’ndaki en önemli potansiyel dinlenme alanıdır. Güneyde yer alan yoğun
yerleşim alanlarının su ve oksijen kaynakları ile gerek ormanlardaki uygun
alanlarda gerekse kıyıdaki manzara setleri ve kumsallarda var olan dinlenme
olanakları buradadır. Bu alan batıda Gaziosmanpaşa İlçesi Üzerinden Çatalca
ormanlık alanına, oradan Terkos (Durusu) Gölü’ne ve giderek İstranca’lara
bağlanmaktadır. Eyüp İlçesi, aynı zamanda, İstanbul Metropoliten Alanı’nın
birçok hizmet alanlarını da barındırmaktadır. Bölgenin kuzeyinde, Karadeniz
sahillerinde maden çıkarımı yapılan maden ocakları ile çöp depolama işlevi yer
almaktadır. Bu ocaklar yaptıkları kazılarla topoğrafyanın değişmesine ve
çıkarılan toprakların denize doldurulmasıyla kıyı çizgisinin değişmesine neden
olmaktadır.
Eyüp İlçesi kentsel alanının topoğrafik yapısı engebelidir, %
30-40’ları bulan bir yapıdadır. Eğim oranları haritasından da izlendiği gibi
Eyüp’te kıyı bandını kapsayan % 0-5 eğimli alanlar, yerleşme açısından
elverişli sayılabilecek %0-5 eğimli alanlar ve % 10-20 eğimli alanlar bulunduğu
gibi doğal yapının ancak önlem alınarak yapılaşmaya olanak sağladığı % 20-30, %
30-40 ve % 40’ın üzerinde eğim yüzdelerine sahip alanlarda bulunmaktadır. Haliç
doğal su yolu ile komşu konumda olan yerleşmenin kuzey, kuzeydoğu kısımlarında
ve batıdaki bölümlerinde daha çok % 20-40 ve % 40+ eğim oranlarına sahip
alanlar yer almaktadır. Güneyde ise eğim oranları genelde %20’nin altında
kalmaktadır.
Merkezde yer alan ve kıyıya yakın olan Eyüpsultan Külliyesi ve
kıyı ile bütünleşen yakın çevresi deniz kotuna yakındır. Merkezden ve kıyıdan
içeriye doğru ilerledikçe topoğrafya yükselmektedir. Merkeze ışınsal yaklaşan
ve kıyıya dik inen yollar alçalarak uzanan vadilere oturmaktadır. Bu vadilerin
arasında Haliç’e doğru son derece güzel panaromik manzaraya hakim tepeler yer
almaktadır. Ancak denize yönelen bu vadi ve tepelerin dışında farklı yönlerde
birçok vadi ve tepe daha oluşmuştur.
Tepelerden en ünlüsü Haliç kıyısına koşut uzanan eski Bahariye
Caddesi ile tarihi merkeze ışınsal yaklaşan İslambey Caddesi’nin oturduğu
vadiler arasındaki tepedir. Tarihi Eyüp Mezarlığı’nın sırtlarında Gümüşsuyu
olarak anılan semtte yer alan ve halk arasında Piere Loti Tepesi olarak bilinen
bu tepenin konumu ve manzarası 19. yüzyılda İstanbul’a gelen yabancıları
etkilemiş, seyehatnamelerde ve yabancı kaynaklarda yer bulmuştur. Ayrıca Zal
Mahmut Paşa Camii’nin sırtlarında, kayıtlarda adı Amcazade Vakıf Arazisi olarak
geçen, muhtemelen Mimar Sinan eseri olarak gösterilen Zal Mahmut Paşa
Sarayı’nın olduğu arazi de tarihi yapı kalıntıları içindeki ağaçları ve Haliç
manzarası ile Eyüp’ün hemen ilk bakışta seçilen tepesidir.
Eyüp merkez yerleşmesinin ana ulaşım aksları vadi tabanlarına
oturan yollardır. Ticaret birimleri ile yoğun konut alanları bu akslar
çevresinde yer almıştır. Ancak vadiler yerleşmek için yeterli alan
sunmadığından yapılaşma vadilerin her iki yakasında eğimli yamaçlarda devam
etmektedir. Eğimin fazla oluşu nedeni ile çok katlı, yüksek yoğunluklu
yapılaşma ana aksların çevresinde sınırlı kalmakta, eğimli yamaçlarda genelde
daha az katlı yapılaşma görülmektedir.
Düğmeciler Caddesi referans noktası olarak ele alınırsa yerleşme
üç bölgeye ayrılmış olur. Birinci bölge (A bölgesi), caddenin kuzeydoğusunda
yer alan Silahtarağa, İslambey mahalleleriyle doğusunda bulunan Eyüp merkez
kesiminden oluşmaktadır. Ikinci bölge (B bölgesi) sözkonusu caddenin bulunduğu
çevre olan Düğmeciler ile Rami Cuma, Rami Yeni ve Topçular mahalleleridir.
Üçüncü bölge (C bölgesi) ise caddenin güneyinde kalan Nişanca ve Defterdar
mahalleleridir.
Rami Cuma Bölgesi’nin kuzey kısımlarındaki İslambey Mahallesi genelde
düz alanlar üzerinde yer almakta ve burada 5-6 katlı yapılar bulunmaktadır.
Eğimli alanlarda (%20-40) ise 1-2 katlı yapıların konumlandığı görülmektedir.
Alanın kuzeydoğu kıyılarında bulunan Silahtarağa Mahallesi ise %40’lara varan
eğimden dolayı 1-2 katlı konutların yer aldığı bir bölgedir.
Rami-Topçular Bölgesi’nin sanayiden ticarete dönüşen bölgelerinde
kat adetleri yükselmeye başlamıştır. Yerleşme dokusu ızgara sistemde olup eğim
açısından en uygun yerleşilebilecek düzlük alanlardan oluşmaktadır. Düğmeciler
Mahallesi 1-2 katlı konutların bulunduğu planlı alandan meydana gelmiştir.
Nişanca bölgesinde genelde topoğrafya düz, yapılaşma yüksek yoğunlukludur.
Tarihi dokunun bulunduğu bölgelerde, göreceli olarak, yapılaşma yoğunluğu
düşüktür.
Tarihi merkezde mezarlıkların bulunduğu bölge düzlükten
başlamakta, yamaçlara tırmanmakta, %40+ eğimli alanlarda devam etmektedir.
Silahtarağa Bölgesi’ndeki Pierre Loti Tepesi’nin de bulunduğu bölgeye kadar
mezarlık alanları uzanmaktadır. Ayrıca yerleşmenin güneyinde de mezarlıklar
bulunmaktadır.
Yerleşmede yoğunluk, eğim kriterine göre Silahtarağa’da (alanın
kuzeydoğu kısımları) 1-200 ki/ha, 201-400 ki/ha yoğunluklu konut alanları, %40+
eğimli alanlarda yeşil alan, mezarlıklar ve benzeri kullanımlar, güneyde ve kıyı
kesimlerinde 1-200 ki/ha ve 201-400 ki/ha yoğunluklu alanlar şeklinde dağılım
göstermektedir. Düğmeciler ile İslambey Caddeleri arasında (%0-10) eğimli
düzlük alanlarda ızgara sistemdeki dokuda 401-600 ki/ha ve 601-800 ki/ha
yoğunluktaki konut alanları yer almaktadır.
1.3.3. Jeolojik Yapı
Eyüp İlçesi’nin bugünkü kentsel yerleşme alanına tekabül eden
kısmı ağırlıklı olarak 1. zamanda oluşmuş bir jeolojik yapıya sahip olmasına
karşın, günümüzdeki jeolojik özelliklerin oluşmasında Haliç’in etkisi
yüksektir. Haliç, İstanbul Boğazı’nın oluşumuna bağlı olarak II. zaman ile IV.
zaman arasındaki süreç içinde gelişmiştir. II. zaman ile III. zamanda ortaya
çıkan yükselme ve sıkışmalarla, eski bir akarsu vadisi olan Haliç, İstanbul
Boğazı ile birlikte kırılmış, IV. zamanda denizlerin yükselmesi ile su altında
kalmıştır. Haliç’e dökülen akarsular, II. ve III. zaman arasındaki kırılmalar
ve sıkışmalarla zaman içinde Eyüp bölgesinin genel karakteri oluşmuştur.
Haliç çevresindeki arazi, genellikle I. zaman karbonifer sistemine
bağlı grovak, killi şist, silisli şist ve kalkerden oluşmaktadır.
Kırıklı-kıvrımlı bir yapı gösteren bu kayaçlar, yüzeysel olarak düzensiz bir
ayrışma gösterir; derinlere doğru, ayrışma derecesinin azalmasına bağlı olarak
yoğunlukları ve basınca dayanıklılıkları artar. Haliç çevresindeki düzensiz ve
nispeten yüksek dereceli ayrışma gösteren kayaçlar yapılaşmalara karşı düşük
direnç göstermektedir. Bu, Haliç çevresindeki arazinin yapılaşma için uygun
olmayan bir bölge olması anlamındadır.
Yörede, III. zaman miyosenine ait tabakalar yer yer ince bir örtü
oluşturur. Kil ve marnların az, buna karşın kum ve çakılların daha yoğun olduğu
yapı, erozyona karşı dirençli değildir. Bu nedenle kolayca aşınır ve taşınır.
Bu bölgelerde erozyona karşı önlem alınması gerekmektedir. Özellikle Haliç
çevresindeki diğer vadiler erozyona karşı dirençsiz alanlardır. Bu alanlarda
erozyona karşı ağaçlandırma, set yapımı ve benzeri önlemlerin alınması
gereklidir.
Bu yapıların üzerinde, Haliç kıyısı boyunca ve Eyüp merkezde batıya
ve kuzeye uzanan vadilere doğru, kumtaşı, kil ve marnlı toprak bulunur. Bu
toprak sınıfı ağırlıklı IV.zaman deniz alüvyonu olarak betimlenmektedir. Bu
toprak cinsinin üstünde de ince bir tabaka olarak suni dolgu (moloz dolgu)
bulunmaktadır. Bu toprak cinsleri Haliç çevresinde ve Eyüp merkezde orta-düşük
yoğunlukta yapılaşmaya direnç gösterebilmektedir. Bu da yapıların düşük
yoğunlukta ve az katlı olarak ya da gelişmiş sistemler ile inşa edilmesini
gerektirmektedir.
Eyüp yerleşmesinin güneyinden kuzeybatısına ve Gaziosmanpaşa’nın
doğusuna doğru çizilen sınırın doğusunda kalan kil ve marnlı bölge içinde orta
dirençteki topraklar kalmaktadır. Ancak Gaziosmanpaşa merkezinin doğusundan
itibaren jeolojik yapı değişerek kum ve çakıllı, direnci düşük ve erozyon ile
diğer aşınma ve taşınma etkilerine karşı zayıf bir yapı yer almaktadır. Eyüp’ün
güney ve güneybatı sınırına doğru da aynı toprak yapısı görülmektedir. Kil ve
marnlı toprak yapısı, orta-üst yükseklikte ve orta yoğunluktaki yapılara karşı
dirençlidir. Kum ve çakıllı toprak yapısı ise erozyona karşı düşük dirençlidir
ve ancak, gerekli yapılaşma önlemleri ile, orta yoğunluktaki yapılaşmaları
taşıyabilmektedir.
Eyüp yerleşmesi geri kalan toprak yapısını oluşturan ve genelini
de kapsayan toprak yapısı killi şist ve grovak yapıdır. Alan bu yapısı itibari
ile bölgenin en dirençli alanı olmakta ve yapılaşmada yüksek yoğunluğa da
direnç göstermektedir. Mevcut yapılaşma, arazinin jeolojik özellikleri dikkate
alınarak incelendiğinde, aşağıdaki sonuçlar çıkmaktadır.
Geleneksel yerleşim alanının ve anıt yapıların yoğunlaştığı Haliç
çevresindeki, batı ve kuzeybatı yönlerinden gelen vadilerin kesişerek Haliç ile
birleştiği düz alanda ağırlıklı olarak, kumtaşı, kil ve marnlı toprak ile bu
toprak yapısının üstünde ince bir tabaka olarak karaya doğru kalınlığı azalan
suni dolgu (moloz dolgu) bulunmakta olup, gelişmiş yapı sistemleri dışında, az
yoğunlukta yapılaşmalara uygundur. Eyüp geleneksel yapılaşması bu özelliklere
uygun olmakla beraber, yeni yapılaşmalar, toprak yapısının sahip olduğu
direncin çok üstünde olmasa da, fazla baskı oluşturmaktadır.
Vadilerdeki yapılaşma, Eyüp Mezarlığı dışında, erozyon
tehlikesini artıracak şekildedir. Başlangıçta düşük yoğunlukta yapılaşan bu
alanlar dönüşüme uğrayarak yüksek yoğunlukta yapılaşmaya maruz kalmakta, bu da
tehlikeyi artırmaktadır. Nitekim Haliç’e her yıl önemli miktarlarda toprak ve
çeşitli katı malzeme akışı olmaktadır.
Rami Kışla Caddesi civarını kapsayan alan ise güneye doğru kil ve
marnlı, kuzeye doğru kum ve çakıllı toprak yapısına sahip olmasına karşın
yapılaşma tüm aks boyunca benzerdir. Kum ve çakıllı alanlar erozyon tehlikesi
yaratmasına rağmen bu alanlarda hiçbir önlem alınmamıştır. Her iki bölgede de
yapılaşma orta-üst yoğunluktadır ve yüksek yoğunluğa dönüşmektedir. Eyüp’ün
genel yapısında etkili çoğunluğu kapsayan killi şist ve grovak yapı ise yoğun
yapılaşmaya direnç gösterebilen alanlardır.
1.3.4
Rüzgar ve Oryantasyon
Eyüp’ün iklimini, İstanbul il bütününde yer aldığı alanın
Haliç’den Karadeniz’e uzanması nedeniyle belirli bir iklim tipi içinde
değerlendirme imkanı yoktur. Eyüp İlçesi coğrafi konumu ve fiziki coğrafya
özellikleri nedeni ile aynı enlemde yer alan birçok yerleşmelerin ikliminden
daha farklı özelliklere sahiptir. Alan Akdeniz ve Karadeniz iklimlerinin
kesişme sahasıdır. Genel olarak bozulmuş Akdeniz iklimi ile etkisini yitirmiş
Karadeniz ikliminin hakim olduğu bir geçiş alanıdır. Kuzeye doğru çıkıldıkça
yaz yağışlarının oranında da artış olmaktadır; bunda Karadeniz’e yaklaşmanın
rolü büyüktür.
Hakim rüzgarlar poyraz ve lodos, yıllık sıcaklık ortalaması 13 ºC,
en soğuk ay ortalaması 5 ºC, en sıcak ay ortalaması 22 ºC, yıllık yağış
ortalaması 789 mm.dir.
Eyüp kırsal alanının bitki örtüsü, Karadeniz’e uymuş ağaçcıl maki
bitki topluluklarından, çayırlardan ve orman alanlarından oluşmaktadır.
İstanbul ormanları ile ilgili genel sorunlar (bakınız: 1.1.4. Bitki Örtüsü)
Eyüp İlçesi idari sınırları içindeki ormanlık alanlarda da yaşanmaktadır.
İstanbul Metropoliten Alanı’nın Batı Yakası Trakya kesiminde yaşayan nüfusun
önemli kısmı ilçe ormanlarının hemen güneyinde yaşamakta, İstanbul’un yeni
yerleşime açılan pek çok yeri ormanlık alanların bitişiğinde, hatta içinde
bulunmaktadır. Kemerburgaz, Göktürk, Çiftalan, Ağaçlı … gibi yerleşmeler
yakacak ve yapacak gereksinmelerini karşılamak için orman bitki örtüsünütahrip
etmkte, bunun da ötesinde başlangıçta kırsal nitelikli olan yerleşmeler orman
içinde büyümektedirler. Giderek orman yerleşim alanlarının içinde kalmakta, bu
da orman bitki örtüsünde önemli azalmaya neden olmaktadır.
1.3.
TARİHSEL GELİŞİM
1.3.1.
Bizans Öncesi (İlkçağlarda)
İstanbul’un ilkçağda bilinen ilk kuruluş
yeri, doğal ve toplumsal yapının belirlediği söylencelerden oluşan bir ortamda,
Haliç’in bitimindeki Eyüp’e yerleştirilir. Az sayıdaki yazarda yer alan bu
söylenceler, tarihi kaynaklardan çok, "soy yazarlarına, anekdotos’lara,
kökbilgisel benzerliklere" dayalıdır ve bunlar da, "sözlük yazarlarıyla
seçkilere" konu olur.1 İlk olarak Byzantionlu Dionysios, Deniz Yoluyla Boğaz2
adlı eserinde, Kent’in ilk kurulduğu yeri, Haliç’in ucunu şöyle anlatır:
"Denizin sonu Hypalodes, ‘bataklık, balçık’ adını taşır. Çünkü derelerin
taşıdığı balçıklı ve çamurlu kalıntı burada dibe çöker. Nitekim, kumsalı ne
sert kayalık ne de kumluktur; taşınan birikinti yüzünden
orada sadece çok küçük tekneler yol
alabilir. Ayrı ayrı akıp gelen iki derenin balçıklı suyu, derelerin ağzına
kadar ulaşır ama son çıkışta her iki dere de birleşir, tek bir ağız boyunca körfeze
dökülürler. Ortada, güzel otlaklar› olan
balçıklar, sürülerin otladığı verimli çayırlar
vardır. Tanrı, kehanet danışan koloni kurucularını yüreklendirirken bu enikleri(dereleri)
gösterdi, şöyle dedi:
Ne mutlu
o kutsal kente yerleşeceklere,
Trakya
ülkesi kıyısına ve Karadeniz’in girişline yakın,
Eniklerin
ikiz ısırışla boz renkli suları yakaladığı
(iki
derenin boz renkli denizle birleştiği),
Balkla
geyiğin aynı otlaktan beslendiği yere.
Bu sözler gerçekten de var olan şeyler için
söylendi.Nitekim, geyikler, kışın ormanlardan inerek bataklık sazda otlarlar.
Öte yandan balıklar, denizi ve dereleri paylaşarak Keras Körfezi’nin dinginliğinde
saklanırlar; rehavet içinde ve besili bedenlerinin tembelliğiyle sığlaktaki
kökleri yutarlar.Kydaros Deresi batıdan, Barbyzes kuzeyden akar. Kimi,
Barbyzes’in, Byzas’ın eğiticisi olduğu
unu söyler, kimi Iason ve onun Minyai3 yoldaşlarının
deniz yolculuğunun kılavuzu; kimine göreyse Byzas bir yerli kahramandır. İki
derenin bir araya gelip karşı burna taşınarak yoğun denize aktığı yerde
Semystra’nın sunağı vardır, yer adını ondan alır. Semystra, Nais nympha’sı,
Keroessa’nın dadısıydı. Io, Zeus’un becerisi ama Hera’nın öfkesiyle ineğe dönüşüp
bir sığır sineği tarafından dürtülerek birçok yeri aştıktan sonra işte bu yere
zıpladı, doğum sancısıyla kıvrandı çünkü tanrısal tohumla yüklüydü-, bir kız
çocuğu doğurdu. Semystra çocuğa baktı, onu emzirdi, besledi, büyüttü. Çocuk,
annesinin dönüşümünün izini taşıyordu: alnında, her iki yanda boynuz biçiminde
çıkıntılar vardı, bu nedenle Keroessa, ‘boynuzlu’ adını aldı.
Kalk›nma Bankas› 1990)
1. G. Dagron,Constantinople imaginaire,Paris 1984 25.
2. Anaplous Bosporou (PerBosporum Navigatio);
II-IV.yüzy›llar aras›nda yaz›ld›¤›san›l›yor. Çal›flmam›zda, C. Wescher,
Dionysii Byzantii de Bospori Navigatione,Paris 1874 metni temel al›nm›flt›r.
Eserin günümüze ulaflmas›nda katk›s› olan P.Gyllius, De Bosporo Thracio, Lyon
1565 içinde yer alan metin için bkz. P.Gyllius, ‹stanbul Bo¤az›, Latinceden
çev. E.Özbayo¤lu, Eren Yay›nc›l›k,‹stanbul 2000.
3. Orkhomenos kenti kahraman soyundan halk;
ancak,argonautai, ‘Argo gemicileri’yerine de kullan›l›r.
1.3.2
Bizans Dönemi
M.S. 395'te Doğu Roma İmparatorluğu’ nun başkenti ilan edilen Konstantinapolis
5. yüzyılda nüfusu ve üstlendiği roller nedeniyle önemli bir kent olmuştur. Bu
dönemde birinci kuşak surlar (Septimus - Severus Surları) aşılmış, kent batıda
yayılarak Theodosios Surları’na dayanmıştır. Bu gelişim sürecinde kentin eski
çekirdeğinden kara surlarının önemli giriş kapılarına yönelen iki ana eksen
(Mese Yolu) ortaya çıkmıştır. Bunlardan Marmara Denizi kıyılarına paralel olan
Zafer Yolu 6. yüzyılda Akdeniz Havzası’nın başkenti olan İstanbul’da
imparatorun kente girdiği anıtsal tören kapısını da içeren önemli ve simgesel
bir arterdir. Kuzeyden, İstanbul’un ilginç topoğrafyasını oluşturan tepeleri
birleştirerek sur dışına çıkan aks ise, Eyüp’ün bu eski dünya kenti ile
ilişkilerini açıklayabilmek bakımından, bu bahiste daha da önem kazanmaktadır.
6. ve 7. yüzyıllar Konstantinapolis’in Haliç’in kuzeyindeki Sycae
ticaret kolonisi ve surdışı ile ilişkiler geliştirmeye başladığı dönemdir.
Ayvansaray’da surların hemen dışında 6. yüzyılda Justinianos zamanında Meryem’e
ithaf edilen büyük kilise yapılmıştır. Aynı dönemde Eyüp’te Aziz Kosmos ve
Damianos adlarına adanmış bir manastır mevcuttur. Kydaro (bugünkü Alibey) ve
Barbyzes ( bugünkü Kağıthane ) derelerinin Haliç’e döküldükleri yerin batısında
bugünkü Eyüp’ün kurulduğu arazinin dik bir yamaç halinde suya indiği yerde II.
Theodosios zamanında kurulan manastırdan ve çevrenin görünümünden dolayı buraya
Kosmidion (Yeşil) denilmiştir. Yerleşme bu ziyaretgah çevresinde oluşmuştur.
Kuruluşu İ.S. 5. yüzyıl ortalarına uzanan yerleşme, çevredeki dini yapılar
nedeniyle, kutsal bir şifa merkezi olarak tanınmıştır. Bu dönemde Eyüp’ün
bulunduğu alan, Haliç’in diğer sahilleri gibi, zengin ve yoğun bir bitki
örtüsüyle kaplı olduğundan ve civardaki ormanlarda av hayvanları yaşadığından
imparatorlar tarafından av sahası ve sayfiye yeri olarak da kullanılmıştır.
1.3.3 Osmanlı Dönemi
15. ve 16. Yüzyıllar
Osmanlı kentleri, eski Yunan ve Roma kentleri gibi, planlı olarak
gelişen ve ibadet, yönetim, ticaret mekanlarını içeren bir çekirdek çevresinde
oluşmuştur. 1453 yılında Osmanlı topraklarına katılan İstanbul, imparatorluğun
genişleyen toprakları ve Osmanlı Devleti’nin uyguladığı iskan politikaları
koşutunda, Bizans’ın son dönemlerinde yitirdiği canlılığına kavuşmuştur.
İstanbul bu dönemde devletin gücünü simgeleyen ve imparatorluğun tüm yükünü
çekebilecek bir dünya kenti olabilmesi için örgütlenmiştir.
Bu örgütlenme başkentteki yönetim, hizmet üretimi (zanaat ürünleri
üretim ve dağıtımı) ile savaş ekonomisi ürünleri üretimi (tophane, baruthane,
tersane, vb.) tesisleri ile hem Suriçi’nde hem de Haliç’in iki yakasında fizik
mekana yansımıştır: Saray, Bedesten ve çevresinde Kapalıçarşı, Haliç’teki liman
çevresinde kapanlar ile Haliç’in kuzeyinde Galata komşuluğunda Tophane ve
Kasımpaşa’da tersane gibi ilk sanayi tesisleri bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bu
yönetimsel ve ekonomik örgütlenmede rol alan nüfus Suriçi’nde ve söz konusu
tesislerin yakın çevresinde iskan edilmiştir. Bu yerleşmenin dışa vurumu ise
özellikle Bizans kentinin Ayasofya’nın konumlandığı odağından başlayıp,
kuzeybatıya yönelen kutsal aks üzerinde kurulan Sultan camileri ve
külliyelerdir.
Bu çerçevede Eyüp’ün rolü fetih sırasında Hz. Muhammed’in
sahabelerinden Ebu Eyyub’a (Eyüp Sultan) ait olduğuna inanılan mezarın
bulunmasıyla başlar. Bu mezar üzerine Fatih tarafından yaptırılan türbenin,
yanında İstanbul’un ilk sultan camii ve külliyesi (medrese, kütüphane, imaret,
çifte hamam) inşa edilmiştir. Bu külliye bugünkü Eyüp yerleşmesinin çekirdeğini
oluşturmuş, çevresinde Bursa’dan gelen göçmenlerin ve yörüklerin iskanı ile
yerleşme gelişmiş ve İstanbul’un kalabalık nüfusunun besin ihtiyacının
karşılanmasında burada yer alan tarım alanları ve meralardan yararlanılmıştır.
Kuşatma sırasında İstanbul çevresinde Boğaziçi’nin Rumeli
kıyılarından Karadeniz ve Eyüp çevresine kadar uzanan bölgede 160 kadar köy
nüfusunu kaybetmiş olduğundan ve o zamanki koşullarda bu köylerdeki üretim,
kentin beslenmesi bakımından, önem taşıdığından bu köylerin nüfuslandırılması
önemli bir politikadır.
Eyüp’ün Eyüp Sultan ile başlayan manevi sembolizmi Osmanlı
İmparatorluğu’nun sultanlarının halife olarak İslam dünyasının dini temsilcisi
sıfatına erişmesi, bunun gereği olarak Hz. Peygamber’e ait kutsal emanetlerin
de Eyüp’e taşınması ile yükselecektir. Bu dönemde Eyüp, Mekke, Medine ve Kudüs’ten
sonra en kutsal 4. İslam ziyaretgahı haline gelecek, tarikatlara ait tekkeleri,
ileri gelen bilgin ve saray mensubuna ait türbeler ve kabristanlarla
büyüyecektir. Bu nedenlerle, Eyüp’ün Osmanlı İmparatorluğu’nun gelişme
dönemindeki rollerinden biri de devletin halkla ilişkiye geçtiği ideolojik ve
simgesel tahta oturma (cülus), bağlılık yemini (biat), kılıç kuşanma
törenlerinde, sünnet, doğum ve zafer kutlamalarında odak olmasıdır. Tören, Eyüp
ve Saray arasında Kutsal Aks ve Haliç üzerinde yapılır. Bu işlev Kutsal Aks
üzerinde külliyeler çevresindeki mahallelerin ve Haliç üzerinde dinlenme işlevinin
gelişmesini olduğu kadar Eyüp yerleşmesinin gelişmesini de etkilemiştir. Eyüp
dinsel ve dinlenme amaçlı ziyaret ve konaklama mekanı, buna dayalı imalat ve
ticaret (seramik, çanak-çömlek, oyuncak atölyeleri) işlevleri ile İstanbul’un
Haliç çevresindeki mekansal yapılanmasında bir son nokta olmuştur. Fatih’in
daha İstanbul’un Osmanlı - Türk Dönemi’nde kuruluş aşamasında, İstanbul’un
hasları ve kadılıklarını tayin ederken İstanbul (Suriçi) ve Galata’nın yanına
Eyüp’ü de katması bu yönlerin gözetilmesi sonucu olsa gerektir.
Nitekim Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kırkçeşme su yollarının
yapılması gibi önemli imar etkinlikleri sonucu Eyüp’ün, Galata dışında,
Kasımpaşa ile birlikte en yoğun surdışı yerleşmelerinden olduğu bu konuda
yazılanlardan anlaşılmaktadır.
17. ve 18. Yüzyıllar
16. yüzyılın sonuna kadar reayanın toprağını terk etme yasağının
uygulanması ile nüfus artışı denetlenen İstanbul, bu dönemde Anadolu’da görülen
isyan dalgası ve benzeri karışıklıklar nedeniyle önemli ölçüde göçe uğramıştır.
17. yüzyıl boyunca Anadolu’daki, 18. yüzyılda Rumeli’deki huzursuzluk ve aynı
dönemde Avrupa ve Kırım’da toprak kayıplarının başlaması bu göçü artırmış ve
konut alanlarının yoğunlaşmasına neden olmuştur.
Nüfusun yoğun olduğu mahalleler Haliç boyunca yer almıştır. Bunlar
çoğunlukla Beyazıt-Edirnekapı hattının kuzeyinde Rumlar ve Museviler’in
yerleştiği mahalleler ile aynı hattın güneyinde tüccarlar ve ilmiye sınıfı
mensuplarının bulunduğu mahalleler, Hipodrom ile Aksaray - Yenikapı arasında
orta halli ailelerin, esnaf ve zanaatkarların yerleştiği mahalleler ve Samatya
- Yedikule arasında mülkiye sınıfının, Ermeni ve Musevilerin yerleştiği,
sakinlerinin etnik ya da dinsel kökenlerine göre farklılaşan mahallelerdir.
Anadolu’dan göçenler dış mahallelere, kara surları yakınına,
kentin henüz yerleşilmemiş bölgelerine yerleşmiş, vakıf kuruluşlarının
yardımıyla yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Bu olgulardan Eyüp’ün etkilenmesi 18.
yüzyılda Anadolu’dan kopup gelen bekar erkeklerin, yeniçerilikten ayrılmış
olanların ve hatta ailelerin İstanbul’u doldurması ile ilgilidir. Bu olgu
geçimini tanımlı ve yasal yollardan sağlamayan ‘marjinal’lerin kentteki
sayısını artırmış, bu nedenle iş bölgelerinde bekarların yaşadığı geniş sefalet
yuvalarının, Eyüp, Kasımpaşa ve Üsküdar’da ise gecekondulaşmanın ilk işaretleri
görülmeye başlanmıştır. Suriçi’ndeki semtlerin önemli bölümünü yok eden
yangınlar sonucu sakinlerin surdışında yer seçmesinin de bunda rolü
olmalıdır.Bilindiği gibi 1718-1730 yılları tarihimizde Lale Devri olarak
nitelenir. Bu dönem yapılarının çoğunluğu kent merkezinin dışında, Kağıthane ya
da Boğaziçi’ndedir. Kültürel etkinliklerin yoğunlaştığı bu dönemde, kentin dışa
doğru büyümesinin de etkisiyle, Haliç’in sonlandığı yerde Kağıthane ve Eyüp
mesireleri ve bunların kıyıda sonlandığı sahil saraylarıyla ün yapmıştır.Bu
dönemde Eyüp Haliç boyunca güneye doğru, bugün Haliç ile Eyüp Sultan arasında
yer alan bölgede, genişlemiştir. Eyüp Sultan Camii Mahallesi’nin güneyinde
Haliç boyunca yapılan Cezri Kasım Paşa ve Zal Mahmut Paşa camilerinin etrafında
mahalleler oluşmuştur. Kıyıda Yavedud, Zal Paşa, Defterdar, Eyüp ve Hoca Efendi
iskelelerinin varlığı bölgenin o zaman yoğun bir nüfusa sahip olduğunun
göstermektedir. 1630’larda Evliya Çelebi, Haliç üzerinde Defterdar Camii’ne kadar
olan bölgeyi tasvir ile düzlükteki Çömlekçiler Mahallesi’nde bağlı - bahçeli
kat kat hoş manzaralı 1000 kadar evden, birçok konak ve bostanın varlığından
söz etmiştir. Evliya’ya göre bu mahallede üç yüz dükkanlı çarşıdan başka iki
yüz elli çanak çömlekçi dükkanı vardır. Evliya Çelebi ve Kömürcüyan’ın
verdikleri bilgiye göre, çömlek fırınları ve atölyelerinde çanak-çömlek, testi,
tabak, yağ, bal, şarap ve su kapları, her türlü oyuncak imalatı söz konusudur.
Kömürcüyan, Eyüp’ü tasvir ederken, bahçe ve bostanları, şehzade ve sultan
hanımlarına ait konakları, saraya kar sağlayan kar kuyularını özellikle
belirtmiştir.
1.3.4. 20. yy. Dönemi
19. Yüzyılda ve Cumhuriyetin İlk Döneminde Eyüp
18. yüzyılda başlayan yenileşme hareketleri ve 1834 Tanzimat
Fermanı bilimde, sanatta ilerleyen, sömürgeleşme ve sanayileşme ile zenginleşen
ve bunu tüm dünyada hissettiren Batının etkilerinin Osmanlı ülkesinde de
yaşanmaya başlanması İstanbul’un biçimlenmesini de önemli ölçüde
yönlendirmiştir.
Sarayın yönetim işlevinin surdışında Beşiktaş sırtlarında,
Yıldız’da ve Beşiktaş sahilinde yerleşmesi birçok işlev alanının yer seçiminde
ve kentin parçaları arasında kurulan ilişkiler sisteminde en önemli paya
sahiptir. Galata-Pera’nın Suriçi’ne köprülerle bağlanması, Pera’da gayrimüslim
ülkelerin elçiliklerinin çevresinde yeni bir merkez gelişmesi, prestij konut
bölgelerinin Beyoğlu’na ve Boğaz kıyılarına yönelmesi bu etkilenme içinde
sayılabilir. Yeni ekonomik eylemlerde rol alan gayrimüslim nüfusun Haliç’in
kuzeyine taşınması, Beyoğlu’nda batılı anlamda bir eğlence merkezinin ortaya
çıkması, Anadolu yakası’nda kıyıda ve Avrupa Yakası’nda Eyüp’ün batısında
yapılanan modern askeri kışlalar, Boğaziçi köylerinde ve Marmara kıyılarında
gelişen sayfiye yerleri ile Sirkeci İstasyonu ve Haydarpaşa Gar-Liman tesisleri
yayılan kentin farklı işlev alanlarının belirginleşmesini getirmiş, aynı
zamanda bu farklı işlev alanları arasında araçlı ulaşım sistemleri ve ulaşım
hatlarının kurulmasına gereksinme doğmuştur.
Haliç’in ve Boğaz’ın iki yakası arasında kurulan deniz yolu ile
kitle taşımacılığı, Suriçi’nde, Beyoğlu’nda ve Kadıköy - Üsküdar’da tramvay ve
Beyoğlu Yakası’nda tünel ile Marmara kıyılarına koşut geçirilen demiryolu
hatları bu dönemde hizmete girmiştir. Tekerlekli araçlarla ulaşım, mekanı biçimlendirme
açısından önceden oluşmuş kent kesimlerinde de etkili olmuş, yanan kent
kesimleri geleneksel dokudan çok farklı yol ve mülkiyet dokusu arz eden ızgara
sistemle ‘planlanmış’ ve kagir binalarla yeniden yapılanmıştır.
İstanbulluların 19. yüzyıldaki yaşamı üzerine yayımlanan ayrıntılı
tasvirlerden İstanbul’dan Eyüp’e gitmek için en kısa yolun Ayvansaray kapısında
başladığı, bu yol üzerinde bir sıra mezarlık ve civardaki çiçek bahçelerinde
yetiştirilen çiçeklerin satıldığı Gül Pazarı ile karşılaşıldığı, daha sonra
dikkati çeken ilk yapının Şah Sultan Türbesi olduğu, onun hemen karşısında Esma
Sultan’ın Metruk Sarayı’nın yer aldığı, daha ilerde büyük ulema şeyh ve devlet
ricalinin yattığı bakımsız, yarı harap bir çok mezarın bulunduğu
anlaşılmaktadır.
1880’de Fransız Pierre Loti adına Haliç ve çevresinin manzarasına
bakan bir tepede kurulan kahve Eyüp’ün yabancılar tarafından tanınması ve
ziyaret edilmesinde farklı bir yer edinmiştir.
Bu dönemde Eyüp ile ilgili asıl gelişme yakın çevresinde ortaya
çıkmıştır. Sultan II. Mahmut’un orduyu yenileme çalışmaları sırasında kurulan
Rami Kışlası (1829) ile Balkan Savaşları nedeniyle buradan gelen göçmenlerin
yerleştiği Taşlıtarla, sonraki gelişmelerin ilgi merkezlerini oluşturmuştur.
Sirkeci’ye demiryolunun getirilmesi, Silahtarağa’da ülkenin ilk enerji
santralinin kurulması, Haliç’te Feshane, İplikhane, Defderdar Yünlü Fabrikası
ve diğer sanayi ve depolama yapılarının yoğunlaşması Kasımpaşa, Hasköy ve
Eyüp’te sanayi çalışanlarının yerleşme dokusunu ortaya çıkarmıştır.
Cumhuriyetin ilk dönemindeki kentlerin planlanması çalışmalarında İstanbul için
farklı ülkelerden Batılı uzmanlar plan ve öneriler geliştirmiş, ancak hepsi de
Haliç’i bir sanayi alanı olarak görmüşlerdir. Bunlardan geniş ölçüde uygulanan
Prost Planı (1936) ile Haliç kıyılarında ve 1950’li yıllarda Topkapı’da sanayi
bölgelerinin tesisi, bunun yanısıra 1940’lı yıllarda Rami yöresinde ızgara
sistemle oluşturulmuş yeni yerleşme alanına Balkan göçmenlerinin
yerleştirilmesiyle Eyüp yerleşmesi, sanayi ile içiçe girerek, Haliç kıyısı
boyunca kuzeybatıya doğru büyümüştür. Güvenlik nedeniyle kutsal emanetlerin de
Topkapı Sarayı’na nakledildiği bu dönemde Eyüp artık bir ziyaretgah, seyir ve
mesire yeri değil, imalathaneler, işçi mahalleleri, orta sınıf konutları ve
mezarlıklardan oluşan kenar semttir.
1950 Sonrasında Eyüp
1950’li yıllara değin dinsel kimliğin öne çıktığı bir su kenarı
yerleşmesi olan Eyüp 1950’lerden sonra hızlı bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu
döneme kadar bir su yolu (kentin ana bulvarlarından biri) üzerinde yalıları,
sarayları, orman alanları ve mesire yerleriyle Osmanlı toplumunun yaşam alanı
olarak dikkati çeken Eyüp ve Haliç kıyısı 1950'li yıllardan itibaren
İstanbul’un gelişim sürecine paralel olarak değişmeye, dönüşüm geçirmeye
başlamıştır. Bu dönem tüm İstanbul için olduğu kadar, Haliç kıyısı için de
önemli bir kırılma noktasıdır. Haliç kıyısı ve Eyüp için antik çağdan bu yana
devamlılığını sürdüren kimlikler bu noktada önemini yitirmiş ya da geri plana
düşmüş, mekan başka dinamiklerin etkileri ile biçimlenmeye başlamıştır. 1950
sonrasında Eyüp ve yakın çevresini etkileyen dinamikler incelendiğinde 1950-80
arası ve 1980 sonrası olmak üzere iki dönem belirmektedir.
1950 - 1980 Döneminde Eyüp
1950’li yıllardan 1980’lerin sonuna kadar İstanbul’un gelişiminde
sanayi alanları temel belirleyici işlev olmuştur; konut alanları sanayi
alanlarının yer seçim kararlarına bağımlı olarak gelişmiştir. 1950 yıllarında
Kartal, Bomonti ve Kağıthane bölgelerinde sanayi kuruluşları yer seçmiştir.
Aynı şekilde Gaziosmanpaşa, Bakırköy, Zeytinburnu, İstinye, Paşabahçe ve
Beykoz’da da çok sayıda sanayi kolu üretime başlamıştır. 1950’lerin ortasında
İstanbul, banliyo demiryolu hattının da etkisiyle, Marmara Denizi kıyılarına
koşut olarak batıda Yeşilköy, doğuda Bostancı’ya uzanan bir alana yayılmış,
kuzeyde Levent’e ilerlemiştir. Bu yayılmada iki farklı konut üretimi öne
çıkmaktadır. Birincisi gecekondulaşmadır. 1940’lı yıllarda yeni yeni ekonomik
politikalar sonucunda başlayan göç olgusu 1950’lerden itibaren İstanbul’un
gelişiminde temel olgu haline gelmiştir. Sanayileşmeye bağlı bu ilk göç dalgası
ile gelenler, Haliç ve surdışındaki sanayi kuruluşları çevresinde yerleşmişler,
Zeytinburnu, Kağıthane, Taşlıtarla ve Maltepe bölgeleri ilk gecekondu alanları
olmuştur. İkinci konut üretim biçimi ise apartmanlaşmadır. 1954 yılında tapu
yasasında yapılan bir değişiklikle kat mülkiyetine olanak sağlanması bu süreci
hızlandırmıştır.
İstanbul kentsel mekanının biçimlenmesindeki bir diğer etken ise
kentte gerçekleştirilen ana arterlerdir. 1956 yılında dönemin başbakanı Adnan
Menderes’in siyasal amaçlı olarak gerçekleştirdiği imar operasyonları ile
meydanlar ve yollar genişletilmiş, o zamana kadar görülmedik genişlikte yollar
kısa sürede gerçekleştirilmiştir.
1960’larda Yakacık, Tuzla, Çayırova, Gebze sanayi eksenine, Kartal
- Maltepe sanayi alanları eklenmiştir. Zeytinburnu ve Bakırköy arasını
doldurmuş olan sanayi alanları bir yandan Sefaköy, Halkalı, Firuzköy’e, diğer
yönden Eyüp, Rami, Gaziosmanpaşa bölgesinden kuzeye kayarak Küçükköy, Alibeyköy
ve Kağıthaneye ulaşmıştır. Bu dönemde özellikle sanayileşmenin artmasının bir
sonucu olarak ekonomi gelişmiştir. 1966 yılında İstanbul Sanayi Nazım Planı
yapılmış, İstinye ve Haliç kıyılarındaki sanayi alanlarındaki gelişme
dondurulmuştur. Sanayi planı dışında Doğu Yakası’nda Kartal ve Maltepe, Batı
Yakası’nda Levent çevresinde yeni sanayi bölgeleri oluşmuştur.
1970 yılından sonra Batı Yakası’nda Bakırköy, Sefaköy, Halkalı,
Firuzköy, Avcılar, Eyüp, Rami, Alibeyköy, Gaziosmanpaşa, Küçükköy, Bomonti,
Kağıthane, Doğu Yakası’nda Maltepe, Yakacık, Kartal, Tuzla, Çayırova, Gebze ile
Ümraniye ve Şile dönemin başlıca sanayi bölgeleri olmuştur. 1970’li yıllara
kadar Eminönü, Beyoğlu, Taksim, Şişli bölgelerinde süregelen merkez
fonksiyonları 1970’li yıllardan itibaren Mecidiyeköy’e ve bir sonraki aşamada
Zincirlikuyu’ya ilerlemiştir. Karaköy -Beşiktaş ve Şişli - Zincirlikuyu
arasında gelişen bu iş bölgesinde genelde hizmet sektörü faaliyetleri yer
almıştır. Yine bu dönemde Bakırköy, Bayrampaşa, Fatih ve Gaziosmanpaşa
semtlerinde merkezi iş alanı işlevleri görülmeye başlanmıştır.
1950’lerden sonra uygulanan karayoluna dayalı ulaşım politikaları
kentin fiziksel gelişimini etkileyen bir diğer faktör olmuştur. 1960’lı
yıllarda yapılan E-5 Karayolu ve 1973 yılında hizmete giren I. Boğaz Köprüsü ve
çevre yolları, gerek sanayi ve merkez işlevlerinin gerekse konut alanlarının
yer seçiminde belirleyici olmuş, kent makroformunun biçimlenmesini
yönlendirmiştir. Bu dönemde İstanbul Metropoliten Alanı, E-5 karayolu boyunca,
batıda Silivri’ye, doğuda Gebze’ye dayanmıştır.
Eyüp’ün bu olaylardan etkilenmesi araştırıldığında; 1957’de
Başbakan Menderes’in, Prost’un planlarından hareketle yol açma girişimleri
bağlamında, Rami Kışla Caddesi kuvvetli bir bağlantı yolu haline getirilerek
Yeni Yol diye adlandırılan bir bulvar ile Eyüp Sultan Camii’ne bağlanmıştır.
Tarihi merkeze saplanan bu bulvarın (Eyüp Bulvarı) açılması işlemi Cami-i Kebir
Caddesi üzerindeki dükkanların yıkılması, Oyuncakçılar Çarşısı’nın ortadan
kalkması … gibi doku farklılaşmalarına neden olmuştur. İstanbul Belediyesi
tarafından Piccinato’ya hazırlatılan 1/10.000 ölçekli Geçiş Devri Nazım
Planı’nda Ayvansaray - Defterdar arasında yer alan III. Haliç Köprüsü ve çevre
yolu bağlantısı da 1960 sonrasında, Boğaz Köprüsü’nün yapımı sırasında,
gerçekleştirilmiştir.
1954 Kat Mülkiyeti Yasası ile 1974 İstanbul Kat Nizamları
Düzenlemesi yukarıda açıklanan nedenlerle yoğun konut talebine maruz kalan
Eyüp’te de yükleniciler eliyle yık-yap-sat sürecinin işlemesine ve parçacı
yaklaşımlara yol açmıştır. Diğer yandan sanayinin yoğunlaşması ile artan kaçak
yapılaşma boş alanlarda yayılarak eski dokuyu sarmıştır. Tüm bunlar yoğunluğun
artmasına, yolların genişletilmesi uygulamaları ile birlikte geleneksel dokunun
tahrip olmasına yol açmıştır. Bu süreç sonunda Eyüp’teki çiçek yetiştirme
alanları da, Alibeyköy’deki sebze bahçeleri ve meralar da ortadan kalkmıştır.
1980 Sonrasında Eyüp
1980’li yıllar İstanbul Metropoliten Alanı için İmar ve İskan
Bakanlığı’na bağlı olarak çalışan İstanbul Nazım Plan Bürosu’nca hazırlanan,
ancak gerek hazırlandığı süre içinde büyük kentte değişen koşullar gerekse 1983
yılında çıkarılan imar afları ile etkisiz kalan, ilk 1/50.000 ölçekli nazım
planın onaylandığı, 3194 sayılı imar yasasının çıkarıldığı, sanayinin kent
dışına çıkarılması ile ilgili uygulamaların başladığı, metropoliten alana bağlı
olarak organize sanayi sitelerinin kurulduğu, 2. kuşak plansız konut
alanlarının bunları izlediği, metropoliten alanın Boğaziçi Köprüsü çevre
yolları ve daha sonra Fatih Köprüsü ve bağlantı yolları çevresinde Kuzey
Bandı’nda (orman, havza, tarım alanları, kıyılar) ilerlemeye başladığı
dönemdir.
Yine bu dönemde çıkarılan 3030 sayılı yasa ile ‘Büyükşehir’
kavramı tesis edilmiş, yerleşme merkezleri, bu arada Eyüp, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’ne bağlı ilçe konumuna gelmiştir. Yerel yönetimlerin imar
yetkilerini artıran bu yasaların da yardımıyla dönemin belediye başkanı
marifetiyle başlatılan Haliç’in sanayiden arındırılması operasyonu çerçevesinde
kıyıdaki imalathaneler ve Sütlüce’deki mezbaha kaldırılmış, sahilde yeni dolgu
alanları tesis edilerek hızlı araç ulaşımına göre tasarlanan geniş ve kıyı
kotundan yüksek, kazıklı sahil yolu düzenlenmiştir. Sanayiden arındırılan Haliç
kıyıları kamuya açık alanlar haline gelmekle beraber, tanımlanan sahil yolu
tarihi yerleşim alanının kıyı ve su yüzeyi ile ilişkisini sınırladığından, kent
yaşamına katılamamıştır.
1984 yılında yine 3030 sayılı yasa çerçevesinde, Kemerburgaz
yerleşmesi ve kırsal alanı Eyüp Belediyesi’ne bağlanmış, böylelikle Eyüp
Karadeniz kıyılarına kadar çok geniş bir alanın yerel yönetim merkezi olmuştur.
Gerçi 1990’lı yıllarda Bayrampaşa ve Gaziosmanpaşa’nın ilçe olmasıyla Eyüp’ün
kentsel alanı ve kentsel nüfusu azalmıştır ancak, kırsal alandaki yerleşmelerle
kolay iletişim olanaklarının olmaması, maden çıkarım alanları ile taş
ocaklarının yarattığı ulaşım, doğal kaynakların tahribi, kıyının bozulması ve
çevre kirliliği yönünde yarattığı sorunlar, Kemerburgaz vahşi çöp depolama
alanının neden olduğu çevre kirliliği ve benzeri güçlükler çözüm bekleyen
konular olarak gündemine yerleşmiştir. Buna TEM çevresinde kuzeye ilerleyen ve
giderek yoğunlaşan kentsel alanın Kuzey Bandı’nda yaratığı tehdit de
eklenmelidir. Kuzey Bandı’nda, 1990’lı yıllardan itibaren Eyüp’ün yönetimsel
sorumluluk alanında da, yaşanmaya başlayan gelişmelerden biri de üst gelir
grubunun büyük kent dışında, orman içinde, su kenarlarında, kısaca doğal
çevrede gerçekleştirdiği konut ve eğlence alanlarıdır. Bu alanlar ormanın önce
parçalanmasına, giderek tahribine ve ortadan kaldırılmasına ya da statü
değiştirmesine neden olmaktadır.
1995 onanlı İstanbul Metropoliten Alanı Alt Bölge Nazım Planı’nın
en önemli kararı ise Rami - Topçular sanayi alanının hizmet alanına
dönüştürülmesidir. Bu karar plansız sanayi ve çevresindeki, düzensiz plansız
konut alanlarının yukarıda sözü edilen, Kuzey Bandı gelişmelerine özendirmesi
olasılığını da gündeme getirmektedir.
Sonuç olarak, bugün Eyüp gelişme ekseni, Haliç kıyılarından, hatta
Londra Asfaltı’ndan kaymış, yapılaşma baskısını kırsal alanında doğal çevrede
de yaşamaya başlamış bir kara kentidir; suya bu kadar yakınken Haliç’in su
yolu, dinlenme alanı ve manzara potansiyelinin değerlendirilmesini, tarihi ve
doğal kimliğine uygun bir yerleşme düzenine kavuşmayı beklemektedir.
1.4.
TOPLUMSAL YAPI
1.4.1.
Sosyal Yapı
1950’li yıllara değin
dinsel kimliğin öne çıktığı bir su kenarı yerleşmesi olan Eyüp 1950’lerden
sonra hızlı bir dönüşüm sürecine girmiştir.1957’de Başbakan Menderes’in,
Prost’un planlarından hareketle yol açma girişimleri neticesinde, Rami Kışla
Caddesi kuvvetli bir bağlantı yolu haline getirilerek Yeni Yol diye
adlandırılan bir bulvar ile Eyüp Sultan Camii’ne bağlanmıştır. 1936/1937
yıllarında Henri Prost tarafından hazırlanan ve 1942 yılında Nafia Vekaletince
onaylanan 1/2000 ölçekli plan neticesinde Haliç kıyıları sanayiye açılmış ve
Eyüp’ün sosyal yaşantısı kıyı kullanımı açısından çok önemli bir darbe
yemiştir. Haliç bölgesinde 20. Yüzyılda yoğunlaşan bu endüstriyel faaliyetlerin
artıklarıda doğrudan Haliç’in sularına terk edildiği için diğer sosyal
şartların tesiriyle de Haliç’in tabii dengesi bozulmuş ve yoğun bir kirlilik
yaşanmıştır. Oysaki; Haliç’in dolmasını, dolayısıyla bozulmasını önlemek için
çok eskiden beri çeşitli tedbirlerin düşünüldüğü ve bunların bir kısmının
uygulandığı bilinmektedir. Bu tedbirlerin ilk ve esaslı olanı Fatih Sultan
Mehmed tarafından alınmıştır. Fatih Sultan Mehmed, Haliç’in dolmasını
engellemek için çıkardığı kanunla, Alibey ve Kağıthane derelerinin sularının
toplandığı havzalar içinde ağaç kesmeyi, hayvan otlatmayı ve ziraat yapılmasını
yasaklamıştı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce yapılan ve 1985 yılında
onanarak yürürlüğe giren Haliç Kamulaştırma planları neticesinde Haliç kıyıları
sanayiden arındırılmıştır. Ancak yeterince itina gösterilmeyen bu çalışmalar
esnasında çok sayıda eski doku örneği de yok edilmiştir. Eyüp açısından bu
yıkımların en kötü sonuçlarından biri tarihi Feshanenin tescilli olan
bölümlerinden birinin oldu bittiye getirilerek yıkılması, bir diğeri ise
asırlar boyunca padişahların Eyüp Sultan’a kılıç kuşanma töreni için
geldiklerinde karaya ayak bastıkları yer olan Bostan İskelesinin yok edilmiş
olmasıdır.
1.4.2.
Nüfus
Yıllara Göre Eyüp Nüfusu: 1997
(233.713), 1990 (200.045), 1985 (377.187), 1980 (331.507), 1975 (297.218), 1970
(238.831), 1965 (168.417), 1960 (180.011)
1.4.3.
Ekonomi
Şehirde büyük çoğunluğunu
işçi kesimin oluşturduğu varoşların yanında Göktürk beldesi gibi zengin,
gelişmeye açık kaynakları olan kesimlerde vardır.
1.4.4.KültürelYapı
Çoğunluğunu Anadolu ve Batı Trakyadan gelmiş göçmen insanların kimliği oluşturur.
Çoğunluğunu Anadolu ve Batı Trakyadan gelmiş göçmen insanların kimliği oluşturur.
1.5.
MEKANSAL YÖNLENDİRİCİLER
Eyüb’ün formu batıda
eğimli alanlara dayanmış doğuda sahil şeridine büyük bir diklik gösteren ve
güney-kuzey istikamette uzanan doğrusal bir niteliktedir. Kent barındırdığı
nufus ve yüklendiği işlevlere göre, hayli yoğun bir yapı kütlesi izlenimi
verir.
Kent Doğal ve coğrafi
faktörlere dayanarak oluşumunda organik bir yapı gösterir. Çağlar öncesinden
başlayan bu organik yapılaşma günümüze kadar aynı paralellikte gelmiştir.
Kent tek merkezlidir. Plansız
olarak yapılan ve hala da onanlı bir planı bulunmayan Haliç sahil yolu da
Eyüp’e yapılan en büyük kötülüklerden biridir. Doğuda haliç ve batıda ise dik Pierre
Loti tepesi ile güneyde iki yakayı birbirine bağlayan bağlantı yolları ,
viyadük ve köprülerle sınırlandırılmasına tezat, tam tersi açıklıkla kuzeyde
ilçe Göktürk beldesi ve orman arazileriyle alabildiğine genişleyen bir yapı
karaktersitiği bloğu gösterir.
Eyüp ilçesinin Formunu
oluşturan diğer yönlendiriciler ise merkezin etrafında bütünleşen yapı
alanlarıdır. Kent ayrıca çok büyük bir yeşil görüntüye sahip olmakla birlikte,
en büyük seyir terası oluşturan Pierre Loti tepesi de bu güzelikleri
izlettirecek başka bir güzellik çekim abidesidir adeta.
Kentte farklı konut dokuları yer yer
birbiriyle çakışmaktadır. Pekçok farklı dokuyu içeren merkezde
- 18
ve 19. Yy. dan kalma konutlar
- Sosyal
konutlar
- Apartmanlar
yer alır.
Ayrıca kentin en büyük
potansiyel çekim merkezi olan Eyüp Sultan hazretlerinin türbesi ve adına
yaptırtılan cami-i şeriftir. Senede yerli yabancı yüzbinlerce turist çeken ve
etrafında diğer sahabe ve büyüklerin kabirleri ile külliyler de yapılan tarihi
turistik mekanlarda bu önemli çekim kaynağına altlık etmektedir.
1.6.
MEKANSAL BİÇİMLENİŞLER
Merkez bölgesini
incelediğimizde;
- Mekansal
- Sokak
dokusu üzerine
- Tek
yapı üzerine
Biçimlenişlerden, ilki
olan mekansal biçimleniş üzerine oluştuğunu görüyoruz. Tüm merkez Osmanlılar
zamanında yapılan Eyüp sultan camii etrafında gelişmiştir. Bu gelişme ticaret
merkezi, dini merkez, sosyal merkez veya kültürel merkez gibi odak noktası
oluşturan çeşitli mekanların birleşimiyle gerçekleşmiştir. Cadde, sokak ve alt
bağlantı yolları bu mekanlara bağlanmaktadır.
Kent çeşitli semtlerden
oluştuğu gibi, semtlerde çeşitli mekanlardan oluşmuştur. Bunları arasında;
- Merkez
mahallesi ve Eyüp Sultan hazretleri camii şerifi etrafı (Dini, Ticari
merkez)
Merkezde Eyüp Camii ve
çevresindeki tarihi yapı dokuları
Eyüp camii dış avlusu ve
giriş kapısı
Eyüp Sultan çevresindeki
türbe ve kabirler
- Sahil
bandı – Pierre Loti ile Alibeyköy arası (Rekreasyon merkezi)
Pierre Loti Tepesi ve teleferik ile Haliç sahil bandı
- Eyüp
merkezi sırtlarındaki (Alışveriş alanları)
Fahri
Korutürk Caddesi
1.7.
İNSAN – KENTSEL MEKAN İLİŞKİLERİ
Eyüp’te
insan-mekan ilişkilerinin en yoğun yaşandığı bölge merkez ve özellikle Eyüp
camii çevresidir. Günlük sirkülasyonun % 50’sini oluşturan yaya hareketlerinin
büyük bölümü konut alanları, çarşı bölgesi ve rekreasyon alanları arasında
gerçekleşmektedir. Özellikle Fahri Korutürk caddesi, Eyüp Sultan bulvarı,
Feshane caddesi ve Haliç Sahil yolu arasında kalan mekanlar insanların
canlandırdığı, yaşattığı, biçim kazandırdığı bölgeler olarak göze çarpmaktadır.
(Eyüp Stadı, Eyüp Gençlik Merkezi, Sultan Center, Eyüp Camii ve Mezarlıklar
Bölgesi).
1999-2007
yılları arasında Eyüp’te Yeşil doku ve rekreasyon alanlarının iyileştirilmesi
ve birtakım geliştirme çalışmalarına önem verilmesi sonucu insan-mekan ilişkileri de ön plana çıkmıştır.
1999
yılından itibaren toparlanma dönemine giren kentte, insana hizmet eden mekanlar
yaratılmaya başlanmıştır. Bu amaçla yapılan çalışmalar;
a. Eyüp
Camii çevresi meydan ve parklar da yenileme ve oluşturma
b. Pierre
Loti tepesinin daha aktif kullanımı çalışmaları içinde teleferik hattı yapımı
c. Tarihi
kullanılmayan mekanların restorasyon ve renovasyonu sonucu hizmete hazır hale
getirilmesi
d. Tarihi
mekanlardaki binalara getirilen cephe düzenlemeleri
e. Halicin
daha etkin kullanımına yönelik rekreasyon alanlarının yeniden yapımı veya var
olanlarının düzeltilmesi, iyileştirilmesi.
Bölüm
2
SONUÇ
Doğal yapı ve ekonomik
koşullar formel yapıyı direkt olarak etkilerler ve buna bağlı olarak kentleri incelediğimizde
aşağıdaki tipte kent formlarıyla karşılaşırız.
- Konsantrik
formlu
- Işınsal
formda
- Semer
formda
- Lineer
formda
- Yay
formunda
- Özel
formda kentler
görürüz. Eyüp ilçesi ise
lineer formdaki kentler sınıfına girmektedir. Bu sonuca göre oluşum özelliklerini
şöylece sıralayabiliriz.
- Birbirinden
bağımsız oluşan kent biçimleri değildir.
- Eski
kent kalıntılarına bağlı kalmamıştır.
- Birdenbire
bir oluşumun parçası değil, bir kentin devamı niteliğindedir.
- Organik
bir kent oluşumu söz konusudur.
- Dini,
ticari yapıların merkezde yer alması karkteristikidir.
- Mekanlar
arasında sosyal farklılaşma yaratan bir bölücülük yoktur.
- Ekonomik
faktörlerden dolayı ticari ve liman yolları üzerinde kurulmuştur.
- Mahalle
birimleri kentin yapısındaki dokuyu oluşturan en büyük fiziksel nedendir.
Mekanlar oluşturan doku
karakterlerinin özellikleri:
a) Sokak
dokusunu oluşturan binaların konumu komşuluk ilişkilerini kolaylaştırıcı ve
görüş açılarını koruyacak şekildedir.
b) İnşa
hattı sokağa dik çıkmalar yapmakta.
c) Sokak
dokusu arazi eğimine uygun planlanmış ve karakter kazanmıştır.
d) Çıkmaz
sokak karakteristiği bize özgü bir özelliktedir.
Eyüp Sultanı Biçimlendirici Fonksiyonları Koruma
Önerileri
Eyüp Sultan, yoktan var edilen bir Osmanlı -
Türk kasabas olan Bursa gibi, Anadolu’da Türk şehirciliğinin orijinal ve tipik
bir örneğidir. Ve büyük İstanbul şehrinin bir takım fonksiyonlarını üzerine almış
ve tamamlamış olmak itibariyle İstanbul şehri tarihinin çok önemli bir
parçasıdır.
1-Baş Ziyaretgah
Binlerce “hâcet” sahibinin iman ve umutla
yaklaştığı ziyaret ve niyaz yeri. Bazıları Eyüb’ün Mekke, Medine, Kudüs’ten
sonra üçüncü en kutsal İslâm ziyaretgâhı olduğu düşüncesindedir.
2-Toplantı Yeri
Avrupa’da azizlerin kasabaları, binlerce
hacı-ziyaretçinin uzak yerlerden kafileler halinde geldiği toplantı yerleri
olduğu gibi, Eyüp Sultan da Osmanlı toplumunda bu fonksiyonu üstlenmiştir.Eyüp
Sultan, tarikatların kurduğu tekkeleri ile de şöhret kazanmıştır. Büyük İstanbul şehrinin bir takım fonksiyonlarını
üzerine almış ve tamamlamış, şehir tarihinin çok önemli bir parçası.
3-Mesire ve Eğlence Yeri
Binlerce ziyaretçinin konaklaması, yiyip
içmesi ve eğlenmesi gereği, Eyüp Sultan’da geniş çarşıların, köşk ve
kahvehanelerin bulunduğu mesireler ve aşhanelere vücut vermiştir. Kasaba, dinî eşya
satışları yanında yoğurtçu, kaymakçıları, kebapçıları, oyuncakçıları ile meşhurdu.Gençler,
Haliç’te ve mesirelerde yapılmış havuzlarda yüzerler, gece işret âlemleri
yaparlardı.
Kaymakçı dükkanları buluşma yeri haline
geldiğinden, ulemanın şikayetleri üzerine zaman zaman Sultan yasak fermanları çıkarmak
zorunda kalırdı. Özetle, her şeyiyle Eyüp, İstanbul hayatının ruhanî, renkli,
hayat dolu bir makam› olmuştur.
4-Siyasî Fonksiyonu
Yeni tahta çıkan her Osmanlı Sultanına Eyüp
türbesinde Halife Osman’a ait kılıç devrin en büyük tarikat şeyhi tarafından kuşatılırdı.
Taklid-i Seyf denilen bu merasim, tahta oturmak için bîat merasimi kadar önemli
idi. Yeni Sultan deniz yolu ile Eyüb’e gelir, merasimle kılıç kuşandıktan sonra
Edirne Kapı’dan Divan yolu ile halkın alkışları arasında saraya dönerdi.
Saltanatın en mukaddes eşyasından sayılan
Peygamberin Sancağı’ da 1703, Patrona isyanı’na kadar Eyüp Sultan türbesinde
saklanmış, sonra Topkapı Sarayı’nda Harem Dairesi’ne alınmıştır.
Osmanlı Sultanları, Eyüp Sultan’da “Taklid-i
Seyf” ve “Sancak-ı Şerif” yolu ile kendilerini Peygamberin gaza geleneğine bağlıyor,
saltanat ve hilafete hak kazandıklarını (legitimation) vurguluyorlardı.
Özetle, Eyüp Sultan, Osmanlı siyasi
düzeninde, son derece önemli bir makam oluşturmakta idi. Eyüb’ü korumak,
tarihimiz için Topkapı veya Ayasofya’yı korumak kadar önemlidir.
5-Bir Sanat Müzesi
Eyüp, Osmanlı-Türk mimarisi, çinicilik ve
yaz› sanatlar› bakımından eşsiz bir müze durumundadır. Sultanlar ve büyükler,
en değerli eserleri Türbeye armağan ederlerdi. Kutsal niteliği dolayısıyla bu
eserler bugüne kadar oldukça iyi bir şekilde korunmuş olmakla beraber, bir müze
için gösterilen özel bakım ve korunmaya muhtaçtır. Özellikle Eyüp sırtında bayırdaki
tarihî mezarlık, bugün yürekler acısı bir tahrip ve yağmanın pençesine düşmüş
bulunmakta, kimse buna sahip çıkmamaktadır. Tarihî mezarlar üzerinde beton
duvarlarla “aile” mezarlıkları çevrilmekte, içindeki tarihi mezar taşları kırılıp
bir köşeye atılmakta veya topluca bir yere konmaktadır. En barbarcası,
eşsiz Hüsnü - hatlarla bezenmiş asırlık
mezartaşlar› çalınıp taşçılara satılmakta ve köşk bahçelerinde yol döşeme taşı
haline getirilip kullanılmaktadır. Hiçbir millet, tarihine ve tarihî eserlerine
karşı bu kadar kayıtsız olamaz.
Eyüp Sultan, aynı zamanda en önemli tekkelerin
toplandığı bir merkezdir. Tekkelerin, Türk tasavvuf, edebiyat ve sanat
tarihinde seçkin yeri tartışma kabul etmez; bu bakımdan Eyüp Sultan, Kırşehir
Hacı Bektaş manzumesi gibi ihyası gerekli tarihî bir fikir ve sanat
merkezimizdir. Vaktiyle bir sanat ve fikir akademisi fonksiyonu gören meşhur
tekkeler restore edilmelidir.
6-Türbeler Şehri
Osmanlı büyüklerine ait türbeler, Eyüp
türbesi etrafında yer almıştır. Burada her biri muhteşem bir abide olan
türbelerin ve mezarların en ünlüleri, Sultan Reşad, Sokullu Mehmed Paşa, Şeyhülislam
Abussuud Efendi, Kıbrıs fatihi Lala Mustafa, Mimar Sinan yapısı Vezir Pertev Paşa,
Hoca Sa’deddin, Kasım Paşa, Cafer Paşa, Siyavufl Paşa, Tabanıyassı Mehmed Paşa,
Şeyhülislam Kara Çelebizade, Kapudan Mustafa Paşa, Timur’un torunlarından
Bediüzzaman’a aittir. Mimarisi, dekorasyon ve hüsnihat kitabeleri ile bu
türbeler eşsiz sanat eserleri olup bakım ve restorasyon ister.
Eyüp türbesinin kendisi, 16.yüzyıla çıkan eşsiz
çinileri, kitabeleri, munakkaş örtüsü ile dikkatle ele alınması gereken belli
başlı bir abidedir. Türbenin tarihi üzerinde Eyüp kadı sicilleri ve öteki
kaynaklara göre tarih incelemeleri şimdiden başlamış bulunmaktadır.
Eyüp iskelesi, Haliç
Dergisi, say› 2, İstanbul 2003,Kağıthane Belediye Arşivi
Ferit Öngören’in Haliç’te Bir Gezinti Geçmişten bir Eyüp haritası
sergisinden Eyüp’ü betimleyen çizgiler
Eyüb’ün
Jeolojik Yapısı
Eyüp İlçesi
sınırları içerisinde yer alan tescilli yapı ve yapı elemanlarına ait liste
aşağıdaki gibidir:
Cami-Mescit : 38
Türbe – Kabir : 56
Mezarlık- Hazire : 121
İmarethane : 1
Kilise : 3 Namazgâh : 7
Tekke ve Dergâhlar : 24
Medrese : 7
Su Tesisleri : 50
Sebil – Şadırvan : 8
Tarihi Ağaç : 7
Yapı Kalıntısı : 3
Kârgir Yapı :5
Mektepler : 11
Askeri Tesis : 1
İskele : 1
Kütüphane : 2
Hamam : 5
Çeşme : 116
Atik Duvar : 12
Sivil Mimarlık Örnekleri :
392
Kırkçeşme tesisleri
(Kemer- Galeri-Havuz) : 14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder